“Ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı
Okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
Ölüme ve aşka durmadan kement atan
Serüvenlerle geçsin yaşamak
…
Ki serüvenler daima büyük aşklar
Ve büyük yolculuklarla başlar.”
Ahmet Telli, Soluk Soluğa
12 Nisan sabah saatlerinde Koç burcunda bir yeniay gerçekleşecek. 28 Mart Terazi Dolunayında açığa çıkan konular, kalpte ve zihinde demlendi, bir sonuca bağlandı; biten bitti, giden gitti ve çember tamamlandı. Şimdi bu yeniayla ve doğanın uyanışı ile beraber, biz de yeni yolculuklara hazır olduğumuzu hissediyoruz. Zamanın kalitesi, Koç prensibinde yarı savaşçı yarı çocuksu bir coşkuyla örülürken ve bembeyaz mis kokulu portakal çiçekleri bu ayağa kalkışı, bu uyanışı, bu doğumu müjdelerken, kışı soyunup yazı giyiniyor ve bavulumuzu yepyeni bir serüven için dolduruyoruz.
Bu kez şemsiyenizi koymayın bavula. Bu kez tüm önlemlerinizi evde bırakın.
Gökyüzü Koç burcunun hükmünde gözü kara bir enerji ve cesaret dolu. Venüs’ün zararlı bir konumda başrolü oynadığı bu yeniay, hem Eris’in bölücülüğü hem Pluto’nun zorlayıcı açısı ile kalp cenahında işlerin çok da kolay olmayacağını söylüyor. Zira çıkacağımız bu yeni yolculuk, bir nevi “ateşte yanma ve hamdan pişerek tam olma” hikayesi, bu yüzden bizden yalnızca çırılçıplak bir cesaret istiyor. Yeniayın yöneticisi Mars harekete geçmemizi destekliyor: artık herkesi dinlemiş, her türlü veriyi toplamış, her ihtimali düşünmüşüz; idrak tamam, öyleyse geriye yalnızca o ilk adımı atmak kalıyor.
Fakat yükselen Balık’ta ve yöneticisi Neptün ile kavuşumda, bir kurban sanrısı, bir aldanış ezberi yapışmış üstümüze; geçmişten gelen bir kuşku, bir soru, bir korku var derinlerde. Deli cesareti ile ortaya atılıp yanıp kül olmayı göze almakla, köşede pusuya yatıp hiçbir zaman gelmeyecek olan doğru zamanları, koşulları ve insanları beklemek arasında donup kalmışız.
Elimizde bavul, kapının eşiğinde durmuş, haritayı arıyoruz ceplerimizde. Şimdiye dek sahip olduğumuz tüm haritalar eski yolları, çoktan denenmiş, bir yere çıkmayan sokakları gösteriyor… Bu kez şimdiye dair bir harita yok. ‘Şimdi’ henüz doğmuş, yepyeni, belirsiz, bir bebek kadar masum. Yolu bilmiyor ama eski kayıtlardan nereye varacağını hatırlıyor, korkuyoruz. Masumiyete inanmak istiyor, inanamıyoruz.
Geçmişin tortuları üzerimize çullanıp ‘yine aynısı olacak’ derken, daha önce tadına bakılmamış bakir ihtimaller karşıda durmuş bize göz kırpıyor. Gözümüz bir yanıp bir sönen o ışıkta, yüreğimiz geçmişin yarasında, gelecek coşkuyla bizi çağırıyor: ‘gel korkusuzca!’.
Tam bir adım atacağız, zihnin sesini duyuyoruz: ‘önlemini al, dikkat et, atlama, gitme, dur!’.
‘Şimdi’ dediğimiz zaman parçasının karşı konulmaz manyetizmasını, haritası çizilmemiş serüvenlerin çekiciliğini, saatleri-dakikaları-saniyeleri sıfırlayan aşkları hatırla. Sonunu bile bile lades dedirten, her anına dönmek için her an her şeyini verebileceğin, ne olursa olsun yine de ‘iyi ki!’ diyeceğin deneyimlerin ateşini hisset yüreğinde. Şemsiyeni evde bırakıp çıktığın o ilk gün yağmurun altında dans edişinde tarifsiz bir haz vardı ve hasta olmadın. Önünü arkasını hesaplamadan atladığın uçurumlar seni öldürmedi, bilakis yaşam dediğimiz şu kısacık sevişmenin anlık zirvesine tam da o uçurumdan düşerken vardın.
Artık anla ki kitaplarda altını çizip durduğun cümleleri yaşamaya, gündüz düşlerinde çıkıp durduğun serüvenlerde kaybolmaya çoktan hazırsın.
Bu kez şemsiyeni alma.
Bu kez şemsiyesiz serüvenlerin kucağına bırak kendini, bir kez olsun yaşadım diyebilmek için.
Sevgiyle ve ışıkla 💫
8.04.2021