“Senin görevin aşkı aramak değil:
Senin görevin, ona karşı sahip olduğun tüm engelleri aramak ve bulmak.”
Mevlana Celaleddin Rumi
Bu akşam İstanbul saati ile 21:48’de Terazi burcunda bir dolunay yaşayacağız. Yaralı şifacı Şironun başrolde olduğu bu dolunayın yöneticisi Venüs, hem ayın tam karşısında hem Güneş ve Şiron ile tam kavuşumda: Uzun süre “ben ben ben” diyerek kaçtık ve kendimizi yeterince kandırdık. Şimdi yeniden “biz” diyebilmek için eski yaralarla yüzleşmemiz gerekiyor. Çok önceden elimizde kırılmış olan o kirli paslı aynaya bakmamız, yıllardır kapalı tuttuğumuz o perdeyi aralamamız lazım. Sıcak sarı ve daha önce gördüklerimize hiç benzemeyen tereddütsüz bir ışık huzmesi, o kırıkların içinde ve o perdenin ardında gizleniyor; bizim onu bulmamızı bekliyor.
“Biz” dedikçe tekamüle uzanan bir doğada yaratılmışız. Ancak önce “ben” demeyi öğrenmek gerekiyor: Ben demek, en şeffaf, pis, kusurlu halinde bile kendini kabul etmek, öylece sevmek, tamamlayacak bir yarım aramaksızın kendinle tam hissetmek… samimi bir varoluş hali. Ancak bu da yetmiyor: durmadan kendi omzuna bir öpücük kondururken değil, karşıdakinin omzunda en gizli mağaralarını keşfederken bilgeleşiyoruz biz. Koç’un direttiği BEN, Terazi’nin direttiği BİZ arasında ipince bir DENGE var ama onu bir türlü bulamıyor, bu yüzden bir uçtan diğer uca savrulup duruyoruz. Yorgun kalbimiz bu yaralayıcı arayıştan bitap düşüp içine kapanıyor ama biri kapıyı çalınca da herşeyi unutup yaranın üstüne basa basa, kanaya kanaya kapıya koşuyor.
Sevgi bağı kurduğumuz herşey, her insan bir ayna ve aynalar zorluyor, yaralıyor, çünkü aynadaki suretimiz GERÇEK ve gerçekler acıtıyor. Durmadan kendi omzunuzdan öperek kendinizi mutlu hissediyorsanız ne mutlu ancak hayat bir mutluluk arayışı değil. Hayat bir anlam arayışı ve biz bu anlamı birbirimizin aynalarında yakaladığımız yansımalarda buluyoruz. Bir anne bebeğinin gözünde, bir sevgili sevdiğinin koynunda, bir kedi sahibinin uykusunda büyüyor. Severek büyüyoruz. Önce “ben”i, sonra “biz”i severek. Çatışmadan, zincirlemeden, inatlaşmadan sevmeyi öğrenmek gerekiyor; bunun için önce kendinle, sonra karşıdakiyle kendin olarak bağ kurmak ve derinleşmek şart. Eğer bu derin sularda birlikte kulaç atmaktan kaçarsak, o sığ sularda boğulacak ruhumuz, er ya da geç.
Şimdi Koç’taki Güneş’le kavuşan Venüs’ün cesaretini bir apolet gibi omzumuza takıp, artık bu yaraları aşarak biz olmanın ve hala ben kalabilmenin o kendinden taviz vermeyen bütünlüğüne ilerlememiz gerekiyor. Terazi’deki ay, Diadem sabit yıldızı ile kavuşumda, önlerinde şu an apaçık duran doğru seçenekleri ‘kendi doğruluklarını’ koruyarak seçenler için şans vaadediyor. Ayın yöneticisi Venüs ise Algenib sabit yıldızında, aceleci ve ezber ve yine unutulmuş yaraların üstüne basıp ayakları kanatarak atılan adımların hayal kırıklığı ile karşı karşıyayız. Venüs’ün yöneticisi Mars ise Kuzey Ay Düğümü ile kavuşuyor. Dürüstçe, kendini saklamadan tam olmanın ve “birlikte iyileşmenin” cesaretini gösterenler için o sıcak sarı ışık huzmesi perdelerin ardından görünüyor.
13 Mart Balık yeniayında Sevmek Zamanı demiştik.
Şimdi de sevginin hakkını verme zamanı. Aynalardan korkmadan, perdelere saklanmadan sevmenin: Önce “ben”i, sonra “biz”i.
Sevgiyle ve ışıkla 💫