Dün gece Güneş Boğa takımyıldızının dolaylarına girerek çıplak ayaklar mevsimini başlattı. Astrolojiyi pek de ciddiye almadığım yıllarda dahi, Güneş burcumun taşıdığı anlamları hep ‘bir tık’ daha fazla incelerdim. Sanki gizli bir tarikate mensupmuşuz gibi, etrafımdaki Boğa insanlarıyla da gizli bir bağ, kardeşlik, adeta kimsenin bilmediği bir sırrı paylaşıyormuşuz hissiyle biraraya gelirdim.
Elbette, Güneş burcumuz tek başına ‘ne olduğumuzu’ tanımlamıyor. Güneş burcu zaten ‘ne olduğumuzu’ değil, bu hayata ‘ne olmaya geldiğimizi’ anlatıyor. Ve burçlar, sahip olduğumuz özelliklerden ziyade, içine doğduğumuz mevsimin doğasını yansıtıyor. Bizler tam da bu doğanın içine düşüp, bu havayı soluyan, bu atmosferde palazlanan varlıklarız. Bundandır ki, çıplak ayaklar mevsiminde doğanlar, her daim çıplak ayakla toprağa basmayı arzular. Rüyaları çiçeklidir, topraklıdır ve mütemadiyen sıcaktır onların.
Boğanın hayattan haz alma prensibini seviyorum. Çünkü hayattan haz almak için önce kendinden haz almak gerekiyor. Kendi yanağından bir makas alıp, kendi tenine kuş sesli bir öpücük kondurmak, hem de her koşulda. Kendine en kızdığın, kendini en acımasızca eleştirdiğin günün gecesinde bile, kendinle yatağa küs girmemek…
‘Ben’ ve ‘benim!’ diyebilmenin özgüvenini seviyorum. Bir şeyi sahiplenebilmek için ona haybeye sözler ve vaatler değil, emek harcamanın gerektiğini bilerek, kendi ellerine, aklına, gücüne güvenerek durmaksızın üretmek. Ürettiğini kendi kıymetinden ayırmadan, çocuğu gibi sevmek. Toprağın bereketini sabırla işlemek… İstikrar, dayanıklılık, sonsuz dirayet…Bıçkın rüzgarlara karşı dimdik duran bir incecik fidanın, toprağın derinlerinden gelen o görünmez gücü.
Sahip olmanın da ötesinde, ona kendini adamışlara ve adanmış olduklarına sahip çıkacak cesaret ve sadakatle donanmış olmak… Mantık ve duygular arasındaki o ipincecik çizgide, ip üstünde kedi zarafetiyle yürümek… Odandaki lavanta, elindeki kekik kokusu… yatağındaki ipek yumuşaklığı, omzundaki toprak sıcaklığı…Bazen bir gülüşte saklı ana rahmi tanışıklığı.
Boğa’da Zorba’yı görmeyi seviyorum: Hiçbir işi yokmuşçasına ağır ağır yürürken aynı anda yüzlerce işi halletmek. Bazen yüzlerce işi varken güneşin altında saatlerce kestirmek… Tembel mi? Olsun! Tembellik bir insanlık hakkıdır.
Toprağa, çiçeğe, müziğe, keyfe ve tene sırtını yaslamak; güzel yemek, güzel içmek, ağır ağır, ıssız bir adayı keşfeder gibi dokunmak. Kendini sevmelerin, kendi omzundan öpmelerin ustası olmak. Doğumda da ölümde de bir plak koyup raks edebilmek. Müdanasız, hesapsız, özgür olmak: özgür sevmek, özgür kılmak, özgür yaşamak.
Doğum haritanızda Boğa burcu neredeyse, bu çıplak ayaklar mevsiminde, bin yıllık çorapları çıkarıp atın ve girin o topraklara. Yalınayak, çırılçıplak, korkusuzca. Şu karantina günlerinde, hepimize Venüs’ün sevgi dolu ışınları altında çok daha keyifli günler diliyor ve tüm Boğaların doğum günlerini kutluyorum. Sevgiyle ve ışıkla.
20.04.2021