Sabaha karşı Kova burcunun 1 derecesinde bir dolunay meydana geldi. Satürn yönetiminde olup, aynı zamanda Satürn ve Pluto ile kuşatılmış sert bir dolunayla karşı karşıyayız. En önemlisi ise bugünkü dolunayın, 21 Aralık 2020’de Kova burcunun 0 derecesinde gerçekleşen Satürn – Jüpiter kavuşumunu, dolayısıyla bu kavuşumun başlattığı miladi döngüyü tetikliyor olması. Hem bireysel hem toplumsal düzlemde unutulmuş mesajları yineleyen ve hepimize bir ‘mesafe ayarı’ çeken yeni bir sürece hazırlanıyoruz.
Filozof Arthur Schopenhauer “Parerga ve Paralipomena” eserinde, sözünü ettiğim mesafe ayarını şu gözlemiyle aktarır: “Soğuk bir kış sabahı çok sayıda oklu kirpi, donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra, oklarının farkına varıp ayrıldılar. Üşüyünce, birbirlerine tekrar yaklaştılar. Oklar rahatsız edince yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip gelerek yaşadıkları ikilem, aralarındaki uzaklık her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya ulaşıncaya kadar sürdü.”
Kirpilerin bu mesafe ayarı, bize Aslan-Kova aksıyla kurmaya çalıştığımız dengeyi hatırlatıyor: Topluluklar içinde bireysel irade gücümüzü korurken, tekilliğimiz içinde de birlik bilincini kaybetmemek. Biz içinde ben olmayı unutmamak, ben derken biz olmanın gücünden soyutlanmamak.
İnsanlık son bir buçuk senedir, kusursuz bir kurgu içerisinde evriminin bir sonraki basamağına hazırlanıyor. Dünya büyük bir dönüşümün eşiğinde ve biz bu döngünün yerel ve yüzeysel problemleriyle boğuşurken henüz kendi psişemiz üzerindeki etkisini net olarak görebilmiş değiliz. İnsan ırkı bu değişim rüzgarından geriye dönülemez biçimde nasibini alırken elbette her koyun kendi bacağından asılıyor ve her bilinç kendi düzeyine göre ya uyanıyor ya uyuyakalıyor. En nihayetinde her birimizin uykusu bir diğerinin rüyası veya kabusu olabiliyor.
Ancak anlamamız gereken şu: Birbirimizin gözünü açamayız da kapayamayız da. Bunlardan kendimize pay biçmeyi bıraksak iyi olacak. Her insan, kendi hür seçimlerinin sonucunu yaşıyor. Bir ilham, bir uyanış, bir aydınlanma olacaksa da bu kişinin kendi bilinciyle kendi seçimi oluyor. Biz çok bağırdığımızda daha iyi duyulmuyoruz. Karşı tarafın ‘iyiliğini düşünerek’ bireysel sınırları aştığımız her an dikenimiz bir diğerinin canını yakıyor.
İçinden geçtiğimiz bu mühim süreçte insanoğlunu bin yıllardır olduğu gibi yine kendi içinde bir çeşit ayrım, dualite ve üstünlük tuzağına düşüren söylem ve uygulamalar yine kol geziyor. Gitgide artan bu tuzakların farkına vararak, üzerinden ustalıkla atlayıp geçmemiz gerekiyor.
Bu da ancak hümanizma erdemi ile mümkün.
Şunu ya da bunu savunmadan, görüşleri ve seçimlerinden ötürü bir diğerini suçlamadan, birbirimize kendi doğrularımızı dayatmadan bir arada kalıp güçlerimizi birleştirerek ilerlemenin yolunu bulmalıyız. Örümceği savunurken insanı lanetlemekle, insanı yüceltip örümceği öldürmek aynı kapıya çıkıyor. İnsan, en iyi emellerinde dahi egosunun gölgesinde hareket ettiğini kabul edip, tanrı, kurban ya da kurtarıcı rollerini oynamayı bırakmadığı sürece, kişisel cehenneminin yolları iyi niyet taşlarıyla döşenmeye ne yazık ki devam edecek. Çünkü aslında her biri egonun farklı elbiseleri; bizimse artık tüm bu elbiselerden soyunup tüm gerçekliğimizle çırılçıplak kalmamız ve bu çıplaklıkta birbirimizden hiç de farklı olmadığımızı görmemiz gerekiyor.
Ve bugün bunları seçebilirsiniz:
Yaşamınızı kimsenin doğrularına göre kurgulamayın ve kimsenin yaşamını kendi doğrularınıza göre kurgulamaya kalkışmayın.
Kimseye akıl vermeyin ve kimseden akıl almayın.
Ne yapacağınızın, ne düşüneceğinizin ve ne hissedeceğinizin dikte edilmesine izin vermeyin.
Çünkü aklınız ve kalbiniz sağlam. Kararlarınız da.
Aklınız ve kalbiniz çelişiyorsa, kalbinizi dinleyin.
Ayrım ve kutuplaşmayı pekiştiren söylem ve kişilerden uzak durun.
Kimse haklı olmak zorunda değil. Aynı fikirde olmama konusunda hemfikir olabilmeliyiz. Her şeyden öte, insanı ve sevgiyi, haklı olmanın üzerinde tutabilmeliyiz.
Ne donduran bir mesafe, ne de yakıcı bir yakınlık seçmek zorunda değiliz. Birbirimize yabancı olmayı da birbirimizin sınırını ezmeyi de seçmek zorunda değiliz. Bize yalnızca iki seçeneğimiz olduğunu söyleyen sesler, insanlığın varoluşundan beri aynı tekrar içindeler.
Biz bir arada olmayı, saygıyı, sevgiyi, dostluğu seçebiliriz.
Biz üstün ya da aşağı olmayı değil, eşit olmayı seçebiliriz.
Biz, tek tek değil, hep birlikte yükselmeyi seçebiliriz.
Gerisi nasıl olması gerekiyorsa, öyle olacak zaten.
Sevgiyle ve ışıkla.
24.07.2021