Yarın akşam gerçekleşecek Güneş Tutulması, Koç-Terazi aksında yaşayacağımız tutulmalar zincirinin ikincisi. Güney Düğüm Terazi tarafında gerçekleşecek tutulma, geçmişten gelen ilişkisel çatışmaları ve bundaki payımızı idrak etmek ile ilgili. Bu nedenledir ki, kapandı sandığımız eski yaraların kabarması ve geçmiş sandığımız meselelerin zihnimizi kurcalaması çok olası. İyi haber: artık bu çatışmaları tek taraflı da olsa çözüp rafa kaldıracağız.
Bu tutulma, oldukça şiddetli bir yeniay, dolayısıyla yeni başlangıçlar için zaruri bitişleri beraberinde getiriyor. Sonuçlanmalar, her türden ilişkide, haklı ile haksızın ayrışması, gerçeklerin su yüzüne çıkması ve adaletin yerini bulması şeklinde vuku buluyor. Ancak burada ‘haklı’ olan bizsek, bu hatasız olduğumuz anlamına gelmiyor. Dolayısıyla kendi payımıza düşen sorgulamayı yapmak durumunda kalacağız. İyi haber: Bu kez yargısız bir infaz olmuyor.
Merkür’le birlikte çalışan bu tutulmada, kişisel idrak ve algımız yüksek. Aynı zamanda yükseleni de yöneten Merkür, tutulmayı yöneten Venüs ile karşılıklı ağırlamada. Kibar üslubumuzu ve güvenli mesafemizi koruyor olabiliriz ama neyin ne olduğunun oldukça farkındayız. Belki işimize gelmiyor şimdilik gerçekleri konuşmak. Belki de artık yolun sonuna geldiğimizi düşünüyoruz. İyi haber: Artık kalpten gürleyen bu bilgiden kaçamayacağız.
Zira, yaralı bir kalbin büyük bir bilgeliği var.
Yaralı kalbinin ardına saklanmayı,
her fırsatta onu işaret edip kendi ihmallerine kılıf uydurmayı,
onun suskun bilge ruhuna acımayı kesersen,
ondan öğreneceğin çok şey var.
Yaralı bir kalp demek, öğreniyorsun, büyüyorsun, insan oluyorsun demek.
Sınırlar koymayı, yanlış kapılara kilit vurmayı, kendinden emin olmayı,
inandıkların uğruna inatla duvar yumruklamayı öğreniyorsun.
Oysa masumiyet bir nevi cehalet;
hiç kırılmamış, incinmemiş, canı yanmamış,
süt beyaz ruhuna mürekkep damlamamış,
nehir boyu hep taşların üstüne basmış,
ayağını suya hiç daldırmamış, hiç derinleşmemiş,
suyun doğasından da, aşkın nüvesinden de,
hayatın deli coşkusundan da bihaber bir yığın insan var:
cehaletin mutluluk olduğunu sanan ve bunu salık veren bir yığın insan.
Halbuki insan düştüğü çukurda ille de boğulmuyor,
isterse kalkıp tırmanıyor dev gibi dağları.
Bu öyle güçlü bir tutulma ki,
kalbinin kırılganlığının,
yaşama ve sevmeye cesaret demek olduğunu anlıyorsun.
Ve işte bu cesaretle o güzel kalbin,
gecenin karanlığını bir kaplan gibi kükreyerek yırtıyor,
ve sen büyük bir sızıyla yatağından kalkıyor,
tüm defterleri yeniden açıyor,
uçurumun kenarında katilinle yüzleşiyorsun…
Cevabını bildiğin soruların o keyif kaçıran yanıtlarını bu kez kendi yüzüne haykırman için
ve uzundur kaçındığın o ‘ben’cil kararları artık alabilmen için,
öyle büyük bir güç veriyor ki omuzlarından,
artık çok iyi biliyorsun, başarabilirsin.
Hazırsın artık, yaralı kalbinin sözlerine kulak verebilirsin.
Onu sakladığın yerden çıkarıp bir apolet gibi omuzlarına takabilirsin.
Önceden cahili olduğun bir yaşam ve sevgi bilgeliğini içselleştirmeye adım atabilirsin.
Doğru sınırlar koymayı, hayır demeyi, o yanlış kapıları kapatıp bir daha asla çalmama kararlılığını göstermeyi ve sabretmeyi öğrenebilirsin.
Zira, yaralı bir kalbin büyük bir bilgeliği var.
Ona bu kez sahip çıkarsan, ondan öğreneceğin çok şey var.
Sevgiyle ve ışıkla.
14.10.2023