“Belki de hastalıklarımızdır bizi iyileştiren şey…”
Geceyarısından sonra, Boğa burcunun 24 derecesinde, zeminimizi sarsacak kudrette bir dolunay yaşayacağız. Uranüs’le kavuşumda olduğu için, Boğa’nın sembolize ettiği maddi güvenlik, stabilite, istikrar ve fiziksel güç gibi sahip olunan öz sermayenin bir anda ve umulmadık bir şekilde yerle yeksan olabileceğini gösteren, bu vesileyle bu alanlara yeniden bakmamızı işaret eden bir dolunay gerçekleşiyor. Çünkü güvenlik arzusu ile çizdiğimiz çemberler, artık bizi içine hapsediyor olabilir.
Öte yandan, sabit burçların köşeleri tuttuğu bu dolunay, kangren olmuş, kanadımızı bağlayan, uçmamıza mani olan ve bırakmamak için inatlaştığımız bir saplantı, korku, inanç, kısaca bizi ele geçirmiş bir hastalığın keskin bir kılıç darbesi ile kesilip atılmasını sembolize ediyor.
Bu dolunay, hayatımıza sinsice yerleşmiş ve kök salmış hastalıklara ışık tutuyor. Kör inançlar, korkular ya da kendimize söyleyip durduğumuz ezberler… Önce küçük bir sancı ile başlıyor, göz ardı ediyoruz; kendimizi alıştığımız düzenle avutmaya çalışıyoruz ancak gün geliyor, sancı büyüyerek içimizi çürüten bir hastalığa dönüşüyor, artık kaçınılmaz bir şekilde bize yük olanı, içimize saplanan bu belayı tanımamız gerekiyor. En çok acıtan da bu yüzleşme, ancak bizi iyileşme yolunda harekete geçiren, tam da bu keskin fark ediş oluyor. Bazılarımız cesaretle bu ‘hastalığı’ kesip atıyor ve tuhaf bir şekilde, eksilmiş değil, hafiflemiş hissediyor. Şayet biz yapamazsak, hayat devreye giriyor, bizi zorla yüzleştirerek vazgeçmek zorunda bırakıyor, yarayı ani bir darbeyle kesip atıyor!
Ay, Capulus sabit yıldızı ile, hemen yanındaki Uranüs ise Algol ile kavuşuyor. Capulus ve Algol bağlantılı yıldızlar; Capulus, Perseus’un kılıcını sembolize ediyor, Medusa’nın sonunu getiren kılıç… Bu dolunayla birlikte bizim de karşımızda bir anda sembolik bir Perseus beliriyor, bir söz, bir hadise veyahut bir karar, bizim için hayati önem taşıdığına inandığımız ve belki bu inançla beraber körleştiğimiz, bağımlı hale geldiğimiz bir şeyi kesip kökünden koparacak; bu kopan şey, kafamızın içinde çürümüş, yozlaşmış bir düşünce, sahip olduğumuzu ve yaşamımızın ona bağlı olduğunu sandığımız, oysa aksine bizi içten içe eriten, en yüce potansiyelimizi yavaş yavaş öldüren bir esaret. İşte şimdi bu her ne ise, para, tutku, hırs, ego… bu her ne ise, şimdi keskin bir kılıç üstünde sallanıyor.
Bu korkulacak bir şey midir, cevabı hikayenin sonunda saklı: Medusa’nın kesik başı en nihayetinde bir güç simgesi haline geliyor, düşmanını yenmek isteyen savaşçıların zırhlarının üzerinde yaşam buluyor… Demek ki, bu beklenmedik kılıç darbesiyle kesilen her ne ise, canımızı yakacak olsa bile, kökünden bir çiçek, bir güzellik, büyük bir güç fışkıracak. Athena’nın kahramanı Perseus’un, Medusa’nın celladı olması ama aslında Medusa’yı bir güç sembolü olarak ölümsüz kılması gibi, şimdi olası sıkıntılar, bitiş ve kavrayışlar, sarsıntı ve uyanışlar, sıkışma ve patlamalar, tüm bu hastalıklar, bizi iyileştirecek ve nihayet gerçek arzularımıza taşıyacak olabilir mi? Tepemizde sallanan şu kılıç, bizi bitirmek şöyle dursun, prangalarımızı kırıp bizi özgürleştirebilir mi?
Yükselende Regulus’u görüyoruz; ihtişamla parlayan ama hırs ve tutkuya yenik düşüp kayıp gitme riski taşıyan…Uranüs, yükseleni de yöneten Güneş’in karşısında ve bilince kriz taşıyor, inşa ettiği kimlik sarsılınca kibir ve korku ile isyan ediyor bilincimiz. Güneş pathesis, yani acıyla öğrenmeyi anlatan Agena ile kavuşuyor. Agena ilkel Akrep’in kartala dönüştüğü yer; efsanede kartalın gagasını, pençesini yere vura vura parçalamasını ve bu acıdan tekrar doğarak, yenilenerek güç kazanmasını tasvir ediyor. Ve Agena da bir savaşçı, tıpkı Perseus gibi, şimdi karşılıklı kılıçlar çekilmiş, kendini konformist bağımlılıklarına hapseden parçamız ile krizlerle, büyümeyi, kendi özündeki güçle yeterli ve tam hissederek özgürleşmeyi göze alan parçamız karşı karşıya geliyor. Bize ise onları uzlaştırmak düşüyor.
Güneş’i yöneten Mars, haritanın kilidini çözüyor. Mars, Güneş’le karşılıklı ağırlamada, aynı zamanda yükselenin de yücelim yöneticisi ve yine kendi yönetimindeki Kuzey Düğüm ile partil bir üçgen açı kuruyor. 12. evdeki Mars, baskıladığımız bir mücadele gücünü sembolize ediyor. Bu gücün bizde olduğunun farkında bile değiliz belki, çünkü hiç bozmamışız ki mevcut düzeni. 8-12 aksındaki bu karmik diyalog, şimdi bu düzen bozacak krizlerden ve onlarla mücadeleden korkmamamız gerektiğini söylüyor. Dolunay, Neptün’den ve Oğlak’taki son günlerinde, son bir yıkımla defteri kapamak isteyen Pluto’dan destek alıyor. Jüpiter Şiron arasında gördüğümüz partil sekstil, yine aynı tabloyu işaret ediyor: Tutunmayı, yok saymayı ve saklanmayı bırak, bırak bu keskin kılıç, işini yapsın!
Şimdi…
Yılan saçlı Medusa’nın haksızlık ve isyan dolu öfkesinin yıkıcılığına da, Perseus’un bu öfkeye son veren keskin kılıcına da ihtiyacımız var… Satürn’ün durağan, Venüs’ün ay düğümlerine kare açı yaptığı, her köşesi kadersel dönüm noktaları dolu haritada, ilişkileriniz, finansal koşullarınız, işiniz, sağlığınız ve garanti sandığınız her şeyin tepesinde Perseus’un kılıcı sallanabilir; beklenmedik bazı bedeller ödenebilir, bazı kazanımlar elde edilebilir; tüm bunların yalnızca bir güç ve acziyet sınavı olduğunu, yaşamda daha bağımsız, daha yalın akmanın, istiflediğiniz tüm o öteberi olmaksızın da, yalnızca varlığınızla bile çok büyük bir güç ihtiva ettiğinizin farkına varmayı ve zaten ‘çoktan’ güven ve koruma altında olduğunuzu deneyimlemeniz gerekiyor.
Şimdi bırakmaktan ölümüne korktuğunuz ve sizi yokluğuyla tehdit eden ne ise, var gücünüzle üstüne gitmek, yapılacakları yapıp, yaşanacakları yaşayıp, gerisini kaosun kendi düzenine teslim etmek, deneyimin ta kendisi olabilir. Yaşam, yılanların kılıca, kılıçların yılana dönüştüğü ve her ikisinin de umarız bir gün çiçeklere dönüşeceği sürgit bir dans ve biz bu dansın tam ortasındayız; her daim sütliman denizlerde ıslıkla, keyifle yol almayı arzu etsek de, özünde her an bu dev dalgalarla hemhal olmaktayız. İnsanlığın en derin bilgisi, dalgalarla boğuşanlara da, dalgalarla dans etmeyi bilenlere de kendini açıyor; ancak yeri geldiğinde kollarında yok olup, yeri geldiğinde dev kulaçlarla ‘ben de varım!’ demeyi bilenler bu denizde bir başka akıyor.
Seçebilmemiz dileğiyle, sevgiyle ve ışıkla♥️