Skolyoz yoga ile ilgili yazdığım yazıyı aşağıdan da okuyabilirsiniz:
33 yaşında bir yoga eğitmeniyim ve doğuştan 40 dereceyi bulan S tipi skolyozum var.
Skolyozum ben 10 yaşındayken, bir akciğer röntgeninde fark edildi. 90’lı yılların başı, bırakın yogayı, skolyoz pek anılmadığı için ailecek ağlaşmaktan başka çözüm bulamadık.
Derken Lise 1’de ciddi bir trafik kazası geçirdim. Fizyoterapi esnasında, doktorların skolyozla ilgili söyledikleri bana pek iyi gelmedi. “Düşersen felç kalırsın”, “Akciğerlerin iflas edebilir”, “Fazla çocuk yapamazsın” diyerek ameliyat öneriyorlardı. Ameliyat olmadım ama çok sevdiğim birçok aktiviteden “düşüp felç kalmak” korkusuyla vazgeçtim. Tam ergenlik döneminde bana aşılanan bu “düşme korkusu” hala içimde…
20’li yaşlarda ufak çaplı bir kaza daha geçirdim ve 1 ay kadar öne doğru eğilemedim. Skolyozum gittikçe ilerliyor, bedenimin bir yarısının güçlü, diğer yarısının zayıf olmasına sebep oluyordu. En ufak darbede dahi zor toparlanıyordum. Spor yapmaya karar verdim. Pilatesle bedenimin normalliğiye tanışmıştım. Yan sınıftaki yoga derslerine özensem de uzaktan bakıyordum. Hala ‘yapamam’ inancındaydım. Zihnimde bir noktada engelliydim.
Sonra da şans eseri, ‘ne olacak canım’ diyerek Hocam Mert Güler’in yoga dersine girdim. Surya Namaskar serisinde büyülendim. Güneşe selama, dansa, hayata dair anlatılanlardan çok etkilenmiştim.
O günden sonra yoga tutkum oldu. İlk yoga derslerinde eğitmenin ‘bir sağlık sorununuz, sakatlığınız var mı?’ sorularında en öne atlayıp ‘Skolyozum var!’ deyip duruyordum. Bilmediğim ve zor gözüken hareketleri yapmaktan kaçınıp, “Skolyozum var, yapabilir miyim ki?” şüphesindeydim. En sonunda bir Iyengar eğitmeni, “en kötü problemin skolyoz olsun, bu bir hastalık değil” dedi ve bu bende bir açılıma neden oldu. Durup kendime baktım, neredeyse herşeyi yapabiliyordum. Omurgam eğriydi evet ama o kadar disiplinli şekilde yoga yapıyordum ki sırtım inanılmaz esnemişti. Hayatımda ilk kez bacaklarımın arkasındaki kasları hissediyordum, kalça kaslarım açılmıştı ve geriye eğilmeler benim için özgürlük demekti. Matın üstünde herkes gibiydim, hatta birçok insandan daha şanslıydım, çünkü eksiktim, kusurluydum, bedenim zayıftı. Gelişimi ve değişimi benden daha açık gören olamazdı! Kendime bahaneler uydurmayı bıraktım. Yapabildiklerimi gördükçe yapabileceklerime olan inancım güçleniyordu… Hem matın üstünde, hem matın dışında, hayatta.
Yoga tutkum artarak eğitmenliğe kadar uzandı. Eğitimim sırasında skolyozun bir engel olduğuna dair ezberim iyice bozuldu. Hatta, fiziken en zorlayıcı ekollerden biri olarak kabul edilen Aştanga Yoga’ya başladım. Kendime sürekli meydan okuyordum ve her seferinde bahanelerim bir bir çürüyordu.
Türkiye’de omurga konusunda en uzman isim olan Prof. Dr. Azmi Hamzaoğlu’ndan omurga sağlığıma yönelik duyduğum yorum ise bedenimin normal omurga yapısına sahip biri ile aynı olduğu yönündeydi. Yani artık 5 tane çocuk doğurabilir, istersen ağaçtan bile düşebilirdim. Kısaca yogaya devam… 3 yıl sonraki görüşmemizde ise omurgamdaki eğrilik ilerlemiş gözükmesine rağmen benim hala hiçbir şikayetim yoktu! Doktor, filmleri bir köşeye fırlatıp omurgamı muayene etti. Muayenenin sonunda kapıya yöneldi, düşünceli düşünceli durdu. Ters bir şey söyleyecek diye korktum ama o, “Bu kadar yüksek dereceli bir eğrilikte böylesi esnek bir omurga görmedim. Demek ki yoga işe yarıyor.” dedi.
İçimde keşke daha önceden buluşsaydım derken şimdi biliyorum ki, hiç birşey için geç değil ve aksine şimdi, tam vakti… Skolyozum yüzünden yıllarca tüm fiziksel aktivitelerden uzak duran ben gerçek kapasitemle tanıştım. Skolyozuma bir teşekkür borçluyum çünkü muhtemelen o olmasa yogaya başlamayacaktım. Yoga bana zihnen, ruhen ve fiziken korse olmuş.
Skolyoz bir hastalık değil, ben böyle kabul etmiyorum. Bir engel, hiç değil. Tam tersine, herşey tam da olması gerektiği gibi. Bedenimiz bir şekilde dengesini böyle bulmuş. Burada tam olmamız gerektiği gibiyiz. Skolyozla savaşmamayı, onunla barışmayı öğrenmeliyiz. Onunla dengede kalmayı öğrenmeliyiz. Kusursuz olmak, mükemmel olmak imkansız. Ancak kusurlarımızı reddetmeden, eğriyle doğruyu, tümsekle çukuru, alçakla yükseği, yin’le yang’i dengeleyerek, içsel bir denge yaratarak mükemmelliğe ulaşabiliriz.
Kendi günlük pratiğimde skolyoza özel hiçbir uygulama yapmasam da skolyozu sürekli araştırıyor ve bazı günler bana da ilaç gibi gelen özel seriler geliştiriyorum. Bu serileri ve hikayemi paylaşarak skolyozlulara ilham olabilir ve umarım bir inanç yaratabilirim. Çünkü ben yapabiliyorsam, siz çoktan yapmışsınız demektir.