Derslerimde ve anatomi eğitimlerimde her zaman vurgulamaya çalışırım: Yalnızca sağın ve solun bile bu denli farklıyken ve bu farkı bedeninde bu kadar bariz deneyimleyebiliyorken, kendini bir başkasıyla mukayese etmenin mantığı nedir?
Bu resimde birbirinden farklı uzuvlarda farklı kemik yapıları örnek verilmiş, bunlar sadece birer örnek, daha yüzlercesi var. Hiçbiri, bir diğerinden üstün ve iyi değil, beden orkestrasında görevi ne ise onu yapıp duruyor. Dolayısıyla, alanım ne kadarsa, esnetebildiğim ya da daraltabildiğim yere kadar, bu alan içerisinde fizik beden vasıtasıyla hareket edip dururken ben, adına yoga ya da bahçe işleri diyebilirim, kendimi kiminle ve nasıl mukayese edebilirim?
Şu veya bu hareketi yapmak için kendimi sınırlara nasıl iterim, sakatlayana kadar? Bir hareketi, ne yaparsam yapayım bir ömür deneyimleyemeyecek olduğumu bilsem, bu bende neyi değiştirir?
Biz yoga yoluna, herşeyi neyse o görüp anlamaya, anladığımızı kabul etmeye ve bu yolla özgürleşmeye mi gelmiştik? Yoksa imajların kölesi mi oluyoruz gitgide?
İşte bu anlamda, anatomiyi anlamak, doğduğumuz andan beri arka planda çalıp durmakta olan o bozuk plağı, o mukayese ezberini keşfetmektir.
Ve bu keşif, kendi bedeni içinde huzursuzca kıvranan tek hayvanı, İNSANI anlamaya başlamanın ilk adımı değil midir?
Resim: @paulgrilley