“Her gün bir parça, kendini yontmayı unutma.” demiş Zeus.
Tanrı Zeus, nam-ı diğer Jüpiter, insanın kendi kendini yontarak var etmesini salık veriyor.
Pek tabii ki öyle, zira Jüpiter erdem ve bilgelikte sınırları aşmakla, ‘kendini bilmek’ yolunda yüzeydeki kabukları ‘soymakla’ ilgili. Bunu da yine Jüpiter’in sembolize ettiği maneviyat, felsefe, uzak yolculuklar, astroloji ve benzeri ‘keşif’ metodları ile yapıyor insanoğlu. Okudukça, sorguladıkça, merak edip derine indikçe ve uzaklara gittikçe genişliyor algısı, içine doğduğu kalıplardan genleşerek çıkıyor ve kendi hakikatine doğru yaklaşarak özgürleşiyor…
Kendimizi usta bir heykeltraşın eseri gibi oyup, yontup, biçimlendirmemizi istiyor hayatın bilgeliği… geldiğimiz gibi gitmemizi değil…
Oruç Aruoba’nın dediği gibi, “Kişi kendini yapar-bozar, dağıtır, yıkar, kırar; sonra yeniden kurar… Önemli olan, kişinin kendisini başlangıçtan kurmuş olması değil, en baştan kurabilmesidir.”
Bir nevi ham gelip tam gitme yolculuğu…
‘Kendine biçim verme’ bilincine henüz varamamış ruhlar için bu yolculuk epey yorucu. Çünkü onlar, içine doğduğu aile ve çevresel koşullardan başlayarak yol boyunca karşılaştığı herkesi ve her şeyi suçlayarak ilerliyor. Yorucu; çünkü böylesi bir yol hiç ilerlemiyor, hep başa sarıyor. Oysa herşey bizimle başlıyor ve bizimle bitiyor. Yolculuk temelde yalnızca bizim yolculuğumuzken, sebep ve sonuçları başkalarında aramak beyhude. Hayat biz onunla ne yaparsak o! Bu heykeli biz şekillendireceğiz. Onu çarpıp yere düşüren kişi onarmayacak, gerekiyorsa biz yontacak, son rötuşu da yine biz konduracağız.
Şimdi Aslan burcundaki bu yeniay, kimliğimizi şekillendirdiğini ‘sandığımız’ yüzeysel kabukları sıyırıp derindeki özü görmemize olanak tanıyor.
Astrolojide 3 feminen arketip bu yeniayda biraraya geliyor: Ay, Venüs ve Kara Ay Lilith, Aslan burcunda kavuşuyor. İhtiyaçlarımız, arzularımız ve bastırılmış tutkularımız açığa çıkıyor. Özellikle dişil enerjinin o yoksa bir hiçmiş gibi inandığı & inandırıldığı kaideler, karşısında zayıf ve çaresiz hissettiği hegemonya bir sis gibi dağılmaya yüz tutuyor.
Uranüs’le partil kare açılanan bu yeniay, hem romantik ilişkilerimiz, hem otorite ve güç olarak gördüklerimizle olan ilişkilenmelerimizde henüz farkına varamadığımız karanlık noktaları aydınlatan, son derece çarpıcı değişimlere yol açan bir etkide gerçekleşiyor.
Sandığımız kadar küçük ama umduğumuz kadar da büyük olmadığımızı anlayıp dengelenmeye çalışacağımız bir sürece giriyoruz.
Bu süreçte isyan ve başkaldırış nüksedebilir: “Benim ben olmak için sana ihtiyacım yok!”
Şimdi Uranüs’ün bu özgürlük isyanı ile yeniay, haritanızda dokunduğu hayat alanında, size ani biçimde uyanma ve bağımsızlaşma fırsatı sunuyor.
Elbette her ne olursa olsun, önce ortalık biraz toz dumana karışacak ve sonra gökyüzü tekrar aydınlanacak. Venüs, Uranüs’ün denize karışan parçalarından doğmuştu, unutmayın.
Bir parça kaostan güçlü bir ahenk doğar.
Bu kaosun sonunda, artık karşı tarafı suçlamanın ya da içinde bulunulan durumu dramatize etmenin bir faydası olmadığını anlayabilirsiniz.
Ve kendinizi yontmanız gerektiğini elbette…
Zira yeniaya kavuşumda retro bir Venüs olmasının elbette bir anlamı var. Venüs daha önce Güneş’in kalbinden geçerek ‘yanmıştı’. Bu, ‘geçmişten gelen, çözümlenmemiş problemlerin’ çözmeniz için tekrar karşınıza çıkabileceğini gösteriyor.
Venüs’ün Uranüs’le karesinin ardından gelen bu yeniay, belki çoktan içsel bir ‘uyanış’ yaşadığınızı, ancak bunu henüz sindiremediğinizi, özgürleşmek için güç toplamaya çalıştığınızı gösterebilir. Aynı açının ikincisi, bu kez Venüs düz hareketinde iken 30 Eylül’de gerçekleştiğinde, bu civarlarda sürecin sizin adınıza tamamlanması beklenebilir.
Gücünüzü toplayıp, iradenizi elinize alabilirseniz özgürleşirsiniz.
Merkür’ün Uranüs ve Jüpiter’le akıcı bir ilişkide olduğu, Venüs’ün ise Şiron ile şifa bulduğu bu süreçte, meseleyi hem zihninizde hem kalbinizde çözümlemeniz sistem tarafından destekleniyor.
An haritası, bu kez ego ve gurur sarmalından sıyrılabilirseniz, tutunma ve bırakma sınavlarını geçebilirseniz, gerçek bir özgürleşme potansiyelini içinizinde taşıdığınızı anlatıyor.
Kendini yontma prensibini içselleştirmiş bireyler için, artık ait olunmayan topraklardan kopup gücünü tekrar kazanmak oldukça kolay. Çünkü böylesi ruhlar için varoluşlarının sorumluluğu kendi ellerinde… tıpkı bir heykeltraşın elleri arasında şekillenmeyi bekleyen cansız bir kaya gibi… Cansız bir nesneden hayat taşıyan bir ifade yaratma becerisi… Aslan’ın yaratıcılığı işte en çok burada parlıyor: insanın en büyük yaratımı olan ‘kendini’ var edebilmesinde…
Bu hayata kendini yontmaya gelmiş olduğunu, yaşanılan her şeyin aslında bunda ustalaşmaya hizmet ettiğini henüz idrak edememiş ruhlar içinse bu yeniayın hayatlarına taşıyacağı şok edici gelişmeler ve belki acıtan farkındalıklar, ilahi plan dahilinde mükemmel birer fırsat. Bunu böyle görüp buradan özgürleşmeyi seçebilene ne mutlu.
Olanla olmayana müdahale edilemeyen ve sistemin artık güçlenip özgürleşmemiz gerektiğini avaz avaz bağırdığı böylesi bir dönemde, ellerimizin arasında duran o eşsiz ve nadide esere dönüp bakma ve kendimize sorma vakti:
Biz bu eseri beğendik mi?
Sevgiyle ve ışıkla🤎
16.08.2023