Bu sabah 04:39’da yaşayacağımız Başak yeniayı, bana geçmişte kaleme aldığım bir anıyı hatırlatıp ilham verdi. Malum Merkür retro…
“Çocukluğumdan beri beni mıknatıs gibi kendine çeken, baka baka içinde kaybolduğum Gustav Klimt’in ünlü Der Kuss/Öpücük tablosunu, bir Viyana seyahatinde yakından görebilmiştim. Şans eseri Belvedere Sarayına yakın bir otelde kaldığım için, bu şaheser, orada olduğunu hiç bilmediğim halde gezerken karşıma çıkmış ve beni ihya etmişti. Tabloya bu denli yakın olunca, daha önce hiç farketmediğim bir detayı yakalamıştım: Erkek kadını tutkuyla kavrayıp öperken, kadın gözlerini yumarak kendini aşkın sularına teslim ediyor ama bir yandan, ayaklarını tablonun simetrisini dahi bozacak şekilde altın döşeğin ucundan çıkarıp toprağa köklüyordu. Kimilerine aşk, kimilerine erotizm çağrıştıran bu tabloda belki de en önemli detay o ayaklar olmalı. Çünkü burada resmedilen ve hepimizin hayatımızın bir noktasında kendimizi içinde bulduğumuz o karşı konulamaz, buğulu ve uçucu aşk, belki dünya aleminde ayakları yerden bu denli kesen tek olgu ama duyguların ve sezgilerin dünyasında yüzerken dahi bir ayağımızın yerde, toprakta, zeminde kalmaya ihtiyacı var. Kadının ayağına serili çiçeklerin, kendine sunulan vaatlerin ve aşkın cezbedici çekiciliğinden kopup toprağa doğru uzanan ayak parmakları, “bana kök ver” diyor. Bana gerçeği ver, bana somut olanı ver, bana elle tutulur bir şey ver, bana güven ver. Bana kendimi, seni, aşkı, yaşamı, bereketi doğurmam için toprak ver.”
İşte bu sabahki Başak yeniayı her yönüyle tablodaki bu gizli detayı çağrıştırıyor bana. Toprağa ihtiyacımız var. Yavaş yavaş çıplak ayaklar ve havai aşklar mevsimini geride bırakırken, şimdi o ayakların yere basma zamanı geldi. Gerçeklerin farkına varma, detaylara odaklanma, yaşanmışlıkları analiz etme ve eldeki verileri mantık süzgecinden geçirerek ilerleme zamanı. Gerekli ve gereksiz olanı analiz edip, verimsiz olanı ayrıştırma, hayatımıza katkısı olanı tutup, artık işlevi olmayanı elimine etme, olgulara romantizm ile değil, rasyonalizm ile yaklaşma zamanı geldi.
Zira Venüs’ün yaz boyu gerilemesi, kendimizle ve başkalarıyla olan ilişkilerimizdeki değerimizi sorgulattı, belki çokça can acıtarak. Birçoğumuz, artık işlevi olmayan ilişkilerde istemeden de olsa sona yaklaştık, belki kalbimiz ağrıyarak. Tüm bu sürecin sonunda yine de kararsızlıkla kıvranan ve kendini kandırma yoluna direksiyon kıranlar, pek yakında Venüs-Uranüs karesi ile tam da önlerinde duran gerçeğin gözünün içine bakmak zorunda kalacaklar. Duyguların sarhoşluğundan belki bir miktar hayal kırıklığı ile geçip, gerçeklerin bilincine varacaklar.
Yeniayı düzenleyen ve aynı zamanda yeniayla kavuşumda olan Merkür, retrodan çıkmasına çok az kalmışken, bizi son bir kez her şeyi etraflıca düşünmeye ve akılcı kararlar vermeye davet ediyor. Öte yandan, Merkür’ün karşısındaki Satürn karamsarlığa, yeniayın karşısındaki Neptün de tatlı gelen hayallere ve işine geldiğine inanma noktasına doğru sürüklüyor bizi. Haritanın bu ana karşıtlık eksenine bakınca, hayatınızdaki ana başlık ne ise, sağlık, aşk, para, iş ya da ilişkiler, konu her ne ise, artık gerçekçi olmak zorunda olduğunuzu net biçimde söyleyebilirim. Mars Terazi’de ve Şiron’la karşıt iken, ikilemde bırakıp bocalatsa da, kendine güveni baltalasa da, hızla silkinip yolunu bulanlar, cesurca iyi bir analiz ve eleme yapanlar, hayatına, ilişkilerine ve duygularına gerçekçi yaklaşıp iyi bir planla yola çıkanlar, Pluto’dan gelen destekle güçlü bir yeniden doğuşun tadına varacaklar. Uranüs, Jüpiter, Pluto ve yeniayın oluşturduğu Grand Trine, yani büyük toprak üçgeni, bu dönemde ayağını tüm çeldirici tekliflere ve göz boyamalara rağmen ısrarla toprağa basanların sistem tarafından destekleneceğini gösteriyor. Planlarınıza ikna olduysanız, korkusuzca peşinden gidin.
Yine de… Toprak elementinin baskın ve su elementinin neredeyse hiç olmadığı bu yeniay haritasında içinden geçtiğimiz süreçlere ve ilişkilere yaklaşımımız ‘gereğinden fazla’ matematiksel olabilir. Satürn’ün Balık yolculuğu boyunca, realitenin elini bırakmadan sezgilerimize güvenebilmeyi deneyimliyoruz; dolayısıyla denge şart. Bu yeniayda da duygu ve sezgileri arka plana alarak daha pragmatist ve gerçekçi davranma eğiliminde olacağız ama duyguları fazlaca göz ardı etmek sonrasında acıtabilir, tablo eksik kalabilir.
Evet, Merküryen bir yeniayda kesinlikle akla, mantığa, sırtımızı gerçeğe yaslayarak yol almaya ihtiyacımız var. Ama akılla kalbi kaynaştırmanın bir yolunu bulmamız bizi bu süreçte dengede tutabilir. Birini diğerine feda etmeden, duygularımız yokmuş gibi davranmadan, rasyonel bir soğukluk ve katılık içerisine hapsolmadan ve neticede ilişkileri bir akıl oyununa dönüştürmeden, duygularımızı ve sezgilerimizi de işin içine katarak yolumuzu daha kolaylıkla bulabiliriz.
Bir şeye karar verecekseniz, önce mantığınıza danışın ve ondan gelenleri kalbinize sorun. Kalbinizden süslü püslü, örtülü ve yalnızca kendini koruma gayesinde olan cevapları değil, gerçek arzularını talep edin. Aynı anda hem aklınızın, hem kalbinizin onayını alan, sizin için hakiki ve iyi olan… Zira içimizde o herşeyi ‘zaten’ bilmekte olan bilge, bu ikisini harmanlamayı bizden iyi beceriyor. Onun sesini duymayı başarabilirsek, hayat çok daha sancısız ve rahat akıyor. Elbette, bu dünyada var olmanın bir gerekliliği olarak, bir ayağımızı her daim toprağa köklemeyi öğrenmişsek…
Sevgiyle ve ışıkla.
15.09.2023