Yavaşlayıp hatırlamak yerine, hızlanıp unutmayı tercih ediyoruz. Yüksek müzik, hızlı araba, tempolu spor, çabuk yemek, hızla değişen ilişkiler, durumlar, işler ve hızlıca akıp giden bir hayat içerisinde rotasız yelkenlerimizle biz, asıl teması ‘hızı kesip odaklanmak’ olan teknolojilere de aynı huyu bulaştırıyor olabilir miyiz? Bitmek bilmeyen, dünyanın da devamlı pompaladığı hırs, arzu ve hedeflerimizi, okları tam tersi yönü gösteren öğretilere bir güzel yediriyor olabilir miyiz? Bize gereken, sandığımız gibi bir gelişim-değişim-dönüşüm değil, yalnızca bir uyanış. İhtiyacımız olan, mevcut kimliğimizi idealize edilmiş yepyeni bir kimlikle değiştirmek değil, zaten olduğumuz şey her ne ise, onu tarafsız ve duru bir gözle görebilme yetisi. Yoga, sanıldığının aksine modern bir değişim aracı değil, gözünüzü açan ve sizi tam da bu anda, burada, bu ‘ben’ dediğiniz yabancıyla yüzleştiren ayna aslında.
Aynaya bakmak ve aynadakini görmek için yavaşlamak gerek. Farketmek, uyanmak, hatırlamak için mutlak surette yavaşlamalıyız.
Bir çaba harcanacaksa, bu çaba, durup, hız azaltıp, yoğunlaşmaya ve tüm bunların sonucunda gerçekten görmeye ve duymaya harcanmalı.
Donna Farhi’nin dediği gibi: ‘Yogaya, hayatımızın diğer alanları gibi mücadele, hırs ve kendini zorlama gibi benzer eğilimler ile yaklaşır ve yogayı bu şekilde uygularsak, takdire şayan bir pratiği olan fakat kendi bütünlüğünün en basit gerçekliğine dahi uyanamamış kişiler olarak kalırız.’
Fotoğraf: Belvedere Müzesi, Avusturya