İlkbahar ekinoksunun yani gece-gündüz eşitliğinin yaşandığı bugün aynı zamanda astrolojik takvime göre yeni yıl.
Bu yeni döngünün 0 derece Koç burcunda bir yeniay ile taçlanması ise yaşamakta olduğumuz büyük dönüşüm sürecinin heyecanını muştuluyor.
Karanlığın içinde fazlaca kalmış herkes gibi doğmakta olan ışığın huzmeleri gözümüzü kamaştırıyor ve bize bu ışık dolu dünya ‘tahayyül bile edilemeyecek’ denli gerçekdışı geliyor.
Şimdilik…
Zira şu an ellerimizle ve her bir eylemimizle onu inşa etmekteyiz.
Zodyak’ın ilk ve en acemi burcu Koç’un sabırsız enerjisi ile birşeylerin ‘hemen şimdi’ sihirli bir değnekle dönüşmesini arzu ediyoruz ancak elbette bu kadar şipşak olmayacak. Yeniay 0 derecede, adeta yeni doğan bir bebek gibi tecrübesiz olduğumuzu ama sil baştan bir değişim için daha sabırlı olmamızın, bazı konularda daha olgun adımlar atmamızın ve sadece ‘şimdi’yi ve kendimizi düşünerek değil, geleceği ve kolektifi de işin içine katarak ilerlememizin kalıcı kazanımlar için şart olduğunu hatırlatıyor.
Ancak 0 derecenin, Koç burcunun ve yeniayın bu katmerli enerjisiyle kalbimiz daha yüksek bir coşku, özgüven, inisiyatif gücü, heyecan ve cesaret ile atıyor.
İçinde bulunduğumuz ve son derece heyecan veren bu dönüşüm sürecine bugün resmi olarak adım atarken, sınır aşımındaki Mars’ın son derecelerinde yönettiği bu yeniay, doğru yönlendirilmemiş yıkıcı bir öfke, doğru hesaplanmamış spontan bir atlayış ve ilkel bir saldırganlıkla hareket edildiği takdirde, tam kazanacakken kaybedilebileceğinin altını çiziyor.
Yeniayın düzenleyicisi kontrolsüz Mars’ın aynı zamanda Akrep’teki Güney Düğümünü yönettiğini de gözetirsek, Mars’ın Neptün’le devam eden zorlayıcı kontağını, maddi manevi güvenlik kriterlerimizi gözetmemiz, varolanı korumamız, büyük riskler almamamız ve pervasız maceralara atılmamamız yönünde bir uyarı olarak okuyabiliriz.
Bu yeniayın ve ekinoksun bir diğer özelliği ise Temmuz ayında Koç burcuna geçecek olan Kuzey Düğüm yani tekamül rotamız için de bir start düdüğü niteliğinde olması.
Kuzey Düğüm Koç, kalıcı bir barış için gerektiğinde gayet de savaşmamız gerektiğini bize hatırlatan ve hatta direkt bizi ayağa kaldırıp ‘savaşmak zorunda’ bırakan bir dizi deneyimler sunacak. Bu yeniay da odak noktasındaki Mars ile bu savaş enerjisini içimizde uyandırıyor olacak ki etkileri çoktan başladı. “Yeterince mücadele etmiyor, savaşmıyor” diye kızdıklarınız varsa (kendiniz dahil) bunu bırakın çünkü bu süreçte herkes kendi araçlarıyla ruhsal ve maddi anlamda bu savaşa girmek zorunda kalacak.
Zira ‘savaş bilgeliği’ nedir, bunun anlaşılacağı bir döneme giriş yapıyoruz.
Bilgeler neden kapılarına dayanan savaştan kaçmazlar? Çünkü deneyimin özünde savaş olduğunu bilirler. Aynen spermlerin yarışı ya da tohumun direnişi gibi, tüm yaşam bir mücadeledir. Savaşmanın dualitenin parçası olduğunu bilirler. Üstelik savaşın bir kazananı olmayabilir, kazananlar bir diğerine ansızın dönüşebilir. Bazen karanlık ışığı, bazen ışık karanlığı yener. Gece ve gündüz gibi. Şüphesiz bunda şikayet edilecek birşey yoktur. Bu dünya realitesinde deneyim kazanan bizler için yapılacak tek şey vardır: gereken neyse onu yapmak. Tüm dünya yanarken oturduğu yerden henüz kendini gerçekleştirememiş bir birlik ideası ve sevgiden bahsetmek ise, ben bu dünya deneyimini reddediyorum demektir. Geliştirmez, yerinde saydırır ve hakikatten fersah fersah uzaktır.
Önümüzdeki dönemde aksiyon ve efor gerektiren, muhtemelen en dirençlileri bile ayağa kaldırabilmek için daha fazla adaletsizlik, haksızlık ve felakete şahitlik ettiren deneyimlerden geçeceğiz.
Ancak aynı zamanda baharın doğuşu, ağaçların çiçeklenişi, havaların ısınmasıyla beraber doğada muazzam bir uyanış bizi kendine benzetmeye çalışacak. Topraktaki ölü katmanlarla beraber tenimizin de üzerinden de külçe gibi ağır yorganlar kalkacak, eşzamanlı.
Kalbimiz bu heyecanı çok iyi tanıyor ama yepyeni olan birşeyler de var. Ne umut ne umutsuzluk bunun adı, belki büyük bir belirsizlik. Ancak hayatın hep ileri, daima ileri gittiğini bilen tarafımız, belki olanları unutmuyor ve affetmiyor ama artık hareket zamanının geldiğini de çok iyi biliyor.
Bu nedenle derin yasın zaman geçtikçe iyice uyuşturan ve yeni bir konfor alanına dönüşen kollarından sıyrılıp Tanrıça Kali gibi ayağa kalkıyor, kılıcımızı, mızrağımızı, kalemimizi, kısacası silahımız ne ise onu kuşanıyor ve her ne şekilde savaşmamız gerekiyorsa o şekilde harekete geçiyoruz.
Pluto’nun Kova’ya geçmesine günler kala, hiçbir ahlaksız ve adaletsiz teklifin bükemediği çelikten bir kalbin, sağlam ve dayanıklı bir bedenin, bu koca okyanusta küreği ne zaman çekip ne zaman akışa bırakacağını çok iyi bilen bir bilgeliğin, kolektif birliğin ve herkesi kapsayan bir barış anlayışının GERÇEK GÜÇ olduğunu ve yalnızca bu güce sahip olanların hayatta sapasağlam kalacağını göreceğimiz bir döneme hazırlanıyoruz.
Dualitenin gerçek doğasını kavramaya, iyiyle kötünün bir olduğunu ve birbirine an içinde dönüştüğünü, iyi ve kötünün ötesindeki tek gerçeğin bizim birliğimiz olduğunu anlamaya hazır mıyız? Kalıcı bir barış için bugün savaşmaya ve bunun için ayağa kalkmaya hazır mıyız?
Şimdi doğayla bir olup uyanma, yasın topraklarından güçlenerek doğrulma, bu gücü başkalarına da bulaştırarak ve savaşmaktan asla korkmayarak yola koyulma zamanı. Yol uzun, yol karanlık ama o minicik huzmenin gözbebeklerimize dokunduğu andan beri bu güce sahip olduğumuzu biliyoruz.
Ve bu yüzden savaşın çoktan kazanıldığını da.
Sevgiyle ve ışıkla.
21.3.2023