“Fırtınalı bir dünyaya müdahale etmek için yapabileceğiniz en sakinleştirici ve güçlü eylemlerden biri ayağa kalkmak ve ruhunuzu göstermektir. Güvertedeki ruh, karanlık zamanlarda altın gibi parlar. Ruhun ışığı kıvılcımlar saçar, uygun konuların alev almasına neden olabilir. Bu gibi zamanlarda ruhun fenerini sergilemek – şiddetli olmak ve başkalarına merhamet göstermek – her ikisi de muazzam cesaret ve en büyük gereklilik eylemleridir. Mücadele eden ruhlar, tamamen aydınlanmış ve bunu göstermeye istekli olan diğer ruhlardan ışık alırlar.” Clarissa Pinkola Estes
Bugün Koç burcunun 9 derecesinde gerçekleşen Güneş Tutulması ile Koç-Terazi aksının son tutulmasını yaşadık. “Bir kıvılcımın hızla büyümesini” tasvir eden tutulmanın ayak sesleri, tutulmaya bir hafta kala iyice duyulur oldu. Haksızlık ve adaletsizliklere karşı öfkeyle yumruğumuzu sıkarken, duygudan duyguya savrulduk; bazen ümitli bazen çaresiz ancak son derece kararlı bir öfkeyle başımızı yastığa koyup uykusuz gecelere sığındık.
Şimdi, bu uykusuz gecelerin zifiri karanlığında çoktan kazanılmış zaferlerin heyecanı uyumakta belki. Göğsümüzde özgürlüğe hevesli bir güvercin, avcumuzda fener gibi parlayan bir kıvılcıma bakıyoruz.
2 yıl önce Koç-Terazi aksı tutulmaları başlarken, önümüzdeki dönem için “barış için savaşmak nedir, bunun anlaşılacağı bir döneme giriş yapacağız” diye yazmıştım. Şimdi artık bu son tutulma ile çember kapanıyor. Korkuyla titreyerek uzaktan izlemenin, ölümü görüp sıtmaya razı olmanın, zoraki rıza ve el sıkışmaların çok uzağındayız. Kafayı kuma gömerek ya da üzerine uyuyarak bir şeylerin çözülmediğini idrak ettik. Kuzey Düğüm Koç’un öğretileri ışığında, yüzleşmenin, karşı karşıya gelmenin, ayağa kalkıp hesap sorabilmenin asaletini öyle ya da böyle öğrendik.
Öğrenemeyenler için yolculuk belki yeni başlıyor; Pluto Kova tutsaklıkların acziyeti ile baskı kurarken, artık yattığımız yataklar dar, uyuduğumuz uykular haram geliyor.
Tutulmanın yöneticisi Mars Yengeç burcunda ve 12. evde, bir yanımız belki hala uyumak, kaçmak ve saklanmak istiyor. Ancak bu sefer, haritanın en tepesinde adeta kılıç sallayan Koç’taki Şiron’un karesiyle, kendi suskunluğumuz ve yetersizlik hislerimiz canımızı çok fena yakıyor.
Bu kez yalanlar bizi bozguna uğratmadan biz onları bozup atacağız. Zamanında verilmemiş savaşlar şimdi verilecek. Elimizin altındayken kıymeti bilinmemiş haklar şimdi söküp alınacak. Ve zamanında almadığımız sorumluluklarımız da şimdi olanca ağırlığıyla üstümüze yığılacaklar. Zamanında gözardı edilmiş hatalarımızın bedelleri ile yüzleşeceğiz. Ancak tüm bunların suçluluğu altında ezilmemeyi de öğreneceğiz. Balık’tan Koç’a evrilen bir gökyüzü altında, düne değil, yarına bakmayı öğreneceğiz.
Hayatımızın orta yerinde duran bu enkaz her ne ise, onu yerden kaldırırken, saf özümüze dair çok büyük dersler alacağız. Yanımızdakini de çırılçıplak göreceğiz, içimizdekini de…
Ve en önemlisi, değerlerimiz için savaştığımız ölçüde bu hayat nazarında bir değerimizin olduğunu anlayacağız.
Kendimizi bir anda içinde bulacağımız bu savaş öyle çıplak, öyle eşit, öyle özgür kılacak ki her birimizi, saçımızın teline dek bizden koparsalar, yine de gücümüzden hiçbir şey kaybetmediğimize hayretle tanık olacağız.
Hem tek hem bütün, güçlü olduğumuza öyle bir uyanacağız ki, eskiden inanmış olduğumuz yalanlar koynumuza bir daha asla sokulamayacak.
Ne bir zalime, ne bir kanuna, ne de bir Karun’a ihtiyacımız olmadığını kendi gözlerimizle görmemizi istiyor ilahi plan. Sadece görmemizi değil, deneyimle pişmemizi de istiyor ki unutmayalım, mıh gibi çakılsın bilincimize… Deneyimler acıtıyor haliyle; çünkü bu, çoktan unutulmuş, unutturulmuş bir realite.
Sigmund Freud diyor ki, çoğu insan özgürlükten kaçar, çünkü özgürlük sorumluluk almayı gerektirir. Satürn Kova ile başlayıp Pluto Kova ile şahlanan ilahi planda sınavımız: özgürlüğümüz için sorumluluk almaya razı mıyız?
Yoksa onu yine bir başkasının insiyatifine mi bırakacağız? Bu kez direksiyona oturacak mıyız? Yoksa yine arka koltukta rahatça uyuyacak mıyız?
Zamanın ruhu, direksiyona geçmemizi söylüyor.
Tutulmayla kavuşumdaki Merkür 0 derece Koç’ta ve retro. İçimizde tuttuğumuz, biriktirdiğimiz ne varsa haykırmak istiyoruz. Bunu yaparken bize söylenen yalanlar kadar, kendimize bunca zaman söylediğimiz yalanlarla da yüzleşiyoruz.
Yarın Neptün 0 derece Koç burcuna geçiyor. Neptün Balık’ın 14 yıllık uyuşukluğu ve ‘bir gün birisi tarafından kurtarılma fantezisi’ sona eriyor.
Mayıs sonu Satürn de Balık’ın çaresizliğinden, Koç’un çareyi kendinde bulan kararlılığına evriliyor. ‘Sahip-kıran’ dediğimiz Satürn-Neptün kavuşumu, geçmişte olduğu gibi bu sefer de toplumsal ezberleri bozacak, düzenleri yıkacak ve bireysel savaşımızda esareti yıkıp geçme cesaretini en derin hücremize dek aşılayacak. Bendimizi çiğneyip aşmaya teşneyiz artık.
“Yaşamda yol alırken, cesaretli olmak kadar inançlı olmak da önemlidir. Cesaret bizi yola çıkarandır, ancak hedefe vardıran, yolun eninde sonunda denizlere varacağına olan inancımızdır. Cesaret, istediğini alamazsa sönümlenir. İnanç, en cesaretsiz anlarda bile direnç verir. Cesaretine de inancına da sahip çık.”
Büyük resimde ay düğümleri Balık-Başak aksında iken, su gibi kendi yolunda ve kendi hızında akıp gitmekte olan süreçlerde, kendini kaygı ve bir tür kahroluşla zayıf düşürmemek önem kazanıyor. Sistemin nizami düzenini, kendi zamanında patlayan tohumları, olanları ve olacakları A’dan Z’ye kontrol etmenin imkansızlığını unutmamak gerekiyor. Bu tutulma ile henüz ilk adımı atılmış her şeyin olgunlaşıp bir sonuca evrilmesi için en az 1 yıllık bir süre var. Cesaretimizi inançla harmanlayıp şefkatle korumamız gerekiyor.
Sen bir kıvılcım yak; yanması gereken her şey zaten yanacak ve mayasında özgürlük olan her güvercin, bir gün kanatlanıp uçacak.
Güvercinlerimiz bir gün özgürce uçacak, hiç şüpheniz olmasın.
Sevgiyle ve ışıkla.