“Çok büyük bir uzaklık, çok fazla olanaksızlıklar vardı sizinle aramızda; aynı oyunu oynamıştık, ancak siz hala canlıydınız ve size gerçeği anlatmanın bir yolu yoktu.” Julio Cortazar
Son zamanlarda sıkça tanık olduğumuz vahşet ve ifşaların eşzamanlılığını tanımlar nitelikte bir dolunay yaşıyoruz. Ay’ın Mars’ı örttüğü ama ilkel dürtülerin örtüsünün kalktığı bir göksel kombinasyondayız. İkizler burcunda gerçekleşmekte olan bu dolunay gecesinde, içinden geçtiğimiz ve anlam vermekte zorlandığımız bu sürecin içini biraz açalım istiyorum.
Orion Takımyıldızı ile bağlantılı olan İkizler burcu, insanın bilgiyle yükselişini sembolize etmesi bakımından oldukça önemlidir. Sanki insan ve sahip olduğu tanrısal bilinç bir ikiz gibidir, doğum anında ayrılırlar ve insan hayat boyu bu kayıp ikizi bulmak için okur, araştırır, seyahat eder, soru sorar ve bu sayede sürekli gelişim gösterir. Yaşamının sonuna geldiğinde ise ruhunun bu kayıp parçasıyla tekrar bütünleşerek tanrısal birliği tadar. Aslında bu hikayeleştirme, insanın gölgesiyle, ilkel benliğiyle ya da hem içinde hem dışında varolan dualiteyle karşılaşmasını ve bu sayede dualitenin ötesine geçebilmesini de tasvir etmekte. Doğum haritalarımızın tekamül rotası niteliğindeki Kuzey Düğümün İkizler burcunda yücelmesinin ardında yatan da aslında budur.
Tabii dualite bu ya, biz yeryüzünde İkizler burcunun gölgelerini daha çok yaşar ya da buna maruz kalırız. Şimdi burada saf ve yargısız aklın doğru kullanılıp bilgiyle yücelmesinden söz ediyoruz ama madde dünyasında görüyoruz ki, kurnazlık, yalancılık, sahtekarlık, hırsızlık ve algı yönetimi kol geziyor. Son zamanlarda ne kadar sıklaştı, farkında mısınız? Sahte doktorlar, sahte uzmanlar, sahte haberler, gerçeği eğip büken sahte bilgiçler, hem artarak çoğalıyor hem de kısmen ifşa oluyorlar… Öte yandan hep var olan ama bir şekilde üstü kapatılan ‘vahşetin’ de, bir dalganın kıyıya taşıdığı çer çöp gibi anca ‘şimdilerde’ kıyıya vurmasına tanıklık ediyoruz. Bunları gözlemlediyseniz, Mars’ın İkizler’de gerilemesi ne demekmiş, bunu bizzat yaşayarak öğrendiniz demektir.
Vahşet kısmına gelirsek, Boğa’daki Algol sabit yıldızı hattındaki tutulmalarla bezeli 1,5 senelik bir düğüm döngüsünün sonuna yaklaşırken, insanın içindeki şiddet ve vahşetin de son zamanlarda daha vurgulu bir biçimde görünür olduğunu fark edebilirsiniz. Pluto’nun Algoloid derecelerde bir ileri bir geri gitmesi sanki keskin bir dönüşüm yaratma ısrarı gibi gözükürken, aynen Medusa mitinde olduğu gibi, kadın, erkek, çocuk ve hayvan ayırt etmeksizin baş ve boyun bölgesine bağlı şiddet temalarının arttığını fark edebilirsiniz. Aslında gözümüzün önünde olanlar, ‘vahşet arttı’ diye yorumlanamaz, çünkü bu hep vardı. Ancak şimdi daha görünür ve duyulur oldular.
Çünkü gökyüzündeki en lanetli yıldız olarak ün salmış olan Algol, bir tanımıyla da dünya yaşamındaki acıyı ve vahşeti ve bunun kaynağında yatan ‘insanın ilkel yüzünü’ görmezden gelemeyeceğimizi bize hatırlatma görevi taşır. Burası bir oyun bahçesi değil, bir okuldur ve ders çoğunlukla bizimle ilgilidir.
Boğa burcundaki transitlerde Algol tetiklendiği zaman, insan deneyiminin sert yönleriyle yüzleşilmesi zaruri hale gelir ve bu yüzleşme oldukça şiddetlidir: birilerini suçlayıp ya da ‘neden bunlar hep bize oluyor?’ diye şikayet edip kurtulabileceğimiz birşey değildir bu yüzleşme. Etrafımızdaki vahşetin izlerini kendimizde de keşfettiğimiz, en derinimizde, en insan halimizde o ‘vahşi’ doğanın yattığını anladığımız zamanlardan geçmekteyiz. Başı kesenin başını kesmek istediğiniz an, işte o an, karanlıklarınızın aydınlandığı andır.
Tüm bunların bu dolunayla ilgisi ne diyecek olursanız, bu dolunay ‘görebilmekle’ ilgili. Dualiteyi, dıştakinin içtekine ve içtekinin dıştakine yansımasını görebilmek. Ülkede, ilişkilerde, haberlerde, öğretilerde, kalpte, gönül gözünde ya da beyin kıvrımlarında gerçeğin hakiki rengini görebilmek. Hem de Yay prensibindeki gibi güzel günlerin inancı ve ağdalı, akademik bir dille kimi zaman gerçeğin etrafından dolanan kör bir iyimserlikle değil. Çünkü iyi olmayanı ‘iyi’leştirerek sıyrılabileceğimiz bir zaman değil.
Merküryen bir prensiple iyiyi ve kötüyü, sahteyi ve gerçeği ayırt etme ve hatta parmakla işaret etme sürecindeyiz. Ve bundan kendimizi de sıyıramayız, evet karşımdakinin üstünde işaret ettiğim o leke benim de içimde bir yerlerde var, yargılamadan görebilmeyi hedefliyorum sadece. Sende olanın bende olduğunu ve bunların zıttına da hızla dönüşebildiğini gördüğümde, kendi içimdeki iyide uyuyan kötünün potansiyeline uyandığımda, İkizler’in dualiteyi idrakle yükseliş prensibi vuku buluyor demektir. İnsanlığı yargılamadan, insanlığıma uyanıyorum demektir. Mükemmellik sanrısını boşverip realitenin ezik büzük mutluluğuna vakıf olmak.
Gökyüzündeki aldatıcı Neptün kontakları, devam etmekte olan Mars retrosu ve çok yakında başlayacak olan Merkür retrosunun ayak sesleri, kıyıya vuran çerçöp gibi sahte olanı ayağımızın ucuna taşıyıp dururken… Dolunay yöneticisi Merkür dahil tüm kişisel gezegenler sınır aşımında – yani sınırları aşan hadsizlikte eylemlere zemin hazırlarken… Akrep-Boğa tutulmalarıyla en ilkel hallerimizin şovu tüylerimizi ürpertmeye ve güvenlik algımızı sarsmaya devam ederken…
Bu dolunay Orion’un en parlak yıldızı Rigel sabiti üzerinde parlıyor, gerçeği görebileni, gerçek bilgiyle yüceltmeyi istiyor. Dolunay yöneticisinin de düzenleyicisi, karma lordu Satürn elini omzumuza koymuş, illüzyondan uyanmak isteyen ruhumuzu destekliyor. Hadi biz gerçek olanın peşine düşelim. Araştıralım, okuyalım, seyahat edelim ve soru soralım. Hem içimizde hem dışımızda varolan dualite ile yüzleşmeyi seçmek, suçlamaktan, şikayet etmekten ya da bir köşeye çekilip “ben oynamıyorum” demekten zor, bunu biliyorum. Ancak varoluş potansiyelimizle, yüksek benliğimizle, ruhumuzun o kayıp ikiziyle bütünleşebilmemiz için tek yol bu. Akılla, bilgiyle, saf ve yargısız bir zihinle yücelmenin tek yolu bu. Tanrısal birliği hakikatle tadabilmenin, o şifalı suyu içebilmenin yolu, önce tertemiz, dürüst, yargısız bir Merkür’den geçiyor. Geriye yalnızca yola çıkmak kalıyor. Gerçeğe, yalnızca gerçeğe doğru.
Bilgiyle, sevgiyle ve ışıkla.
8.12.2022