“Jai Guru Deva, Om / Nothing’s gonna change my world.” (The Beatles, Across The Universe)
Bu sabah Başak ve Balık burçlarının karşıtlığında bir dolunay deneyimliyoruz. İNSANİ bilgi ile İLAHİ bilginin karşıtlığında gerçekleşen bu dolunaya, üst akıldan gelen yaratıcılığı temsil eden Uranüs güzel açılarla destek veriyor. Ancak, Ay’ın ve Güneş’in yöneticileri hem birbirlerine karşıt çalışıyor, hem de Ay Düğümlerini kareliyor. Anın haritası, gideceğimiz yere (Kuzey Ay Düğümü İkizler) artık salt somut bilgilerle gidemeyeceğimizi, her birimizin içinde mevcut olan o ilahi bilgiyi dinlemeye başlamanın tam zamanı olduğunu kulağımıza fısıldıyor. Sahip olduğumuz ezberlerin yetersiz, pusulaların bozuk ve haritaların lal olduğu zamanlardayız.
Balık burcu, kendini -zaten bilmekte olduğu- o ilahi gerçeğe bırakma cesaretine muktedir, oldukça ulvi bir burçtur. Ulvidir, ancak, onun anlamını idrak edip hayatına işleyebilen azdır. İnsanoğlunun hem evrimdeki hem zodyaktaki son durağı olan Balık burcunda, kendimizi evrenin bilinmez dehlizlerine salar, artık kulaç atmayı bile bırakır, sonunu düşünmeden yüzeriz. Teslimiyet vardır. Zihnin yönetimindeki kontroller devre dışıdır. BEN’den daha büyük olan BİR’e adanan ego feda edilir. Şefkat ve merhamet alanları sonsuza genişler. Hayata ve ilahi olana güven, matematiksel hesaplamaların önüne geçer. İşte bu nedenledir ki karşısında Başak burcu vardır: toprak elementinin analiz-hesap-plan-kontrol burcu. Balık, akıntıyla bir olmuş öylece süzülürken kaybolmamayı Başak’ın suya attığı demirlerle öğrenir. Başak ise her bir damlayla boğuşurken, koskoca okyanusun içinde bir damlacık olduğu gerçeğini Balık’ın geniş vizyonuyla öğrenir. Karşıtlıklar BİR’i oluşturur. Bu nedenle bu Dolunayda, taraf seçmeye değil, iki ayrı uç gözükenlerin iki ucunu bir araya getirerek çemberimizi tamamlamaya odaklanmalıyız. Zira dolunay haritasında yükselen burç, tarafları uzlaştırma ve denge kurmada öncü Terazi…
Ne bilimsel gerçekliği terk etmek gerek, ne ruhumuza nakış gibi işlenmiş o ilahi bilgeliği. Ne malı mülkü reddetmek gerek, ne maneviyatı. Bu hayatta düşe kalka, söve söve değil, bilgelikle, akışla, inançla yürüyeceksek, ipin iki ucunu birleştirmemiz gerekiyor a dostlar. Ve o her neyin ipiyse, onu sıkı sıkı tutan avuçlarımızı da biraz olsun gevşetmek… Bu madde düzeneğinde (Başak), duvarlara çarpmadan akıvermeyi (Balık) öğrenmemiz gerekiyor.
Dolunay haritasında, kalbimiz ve değerlerimiz, ağır sorumluluklarla karşı karşıya. İkili ilişkiler güç savaşlarıyla çıkmaza girmiş. Ben-sen kavgası, para pul kaygısı içerisinde günler geçip gidiyor. Kendimiz ve sevdiklerimizin sağlığı için kaygılanıyor, şiddet haberleriyle geriliyor, ekonomik göstergelerle endişeye kapılıyoruz. İlk önce evde, sonra koskoca evrende kendimizi kapana kısılmış hissediyoruz. Önümüzdeki dalgalar gitgide büyüyor, boyumuzu aşıyor.
Oysa düşlerimiz öyle mi? Güzel günler var düşlerimizde. İnsan bilmediği bir halin düşünü de kuramıyor. Bir esrime anında kollarımızı açıyoruz güneşe karşı. Dalga sesleri kulağımızda. Yaşamın kıyısında izlermiş gibi yapsak da, aslında yaşamın tam ortasında yüzdüğümüzü ve bu denizlerin, en sonunda, en güzel kıyılara varacağını biliyoruz. İstatistikler, haberler, konuşmalar, yazılanlar, planlarımız ve içinde olduğumuz madde dünyası ne derse desin, biz gerçeği içimizdeki o ilahi seste duyuyoruz.
Sen ne dersen de, diyor o güzel ses, HERŞEY OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ OLUYOR. Sen ne yaparsan yap, HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEYECEK.
Ve The Beatles’ın o güzel şarkısında dediği gibi: Hiçbir şey dünyamı değiştiremeyecek.
İlahi bilgiyle sonsuzca ışıldayan dünyamızı bu gelip geçicilik değiştiremeyecek.
Artık o bilgiyi duymaya var mısın? Artık dalgalara karşı değil, dalgalarla yüzmeye var mısın?
Işıkla ve sevgiyle.