Yaşamlarımızda zaman zaman bizi çelişkiye düşüren şudur: iyiler, hatta bizden bile daha iyi ve masum olanlar neden bu hayatta yoksulluk, acı ve kayıplarla karşılaşır? Kötüler, bunca kötülüklerine rağmen neden bir şekilde sıyrılır ve hatta çoğu zaman en çok onlar kazanır?
Oluş, sanıldığı gibi iyiliği veya kötülüğü gözetmez; yani iyiliğe ödüller, kötülüğe cezalar saçmaz. Sistem aslında sadece İRADEYİ ve GÜCÜ destekler. Örneğin, başınıza gelen kötü bir olay, çoğu zaman dirayetli olmayı, gücünüzü ve iradenizi ortaya koymayı öğrenmeniz içindir. Bunu o an anlamasanız bile, biraz zaman geçtikten sonra geriye dönüp değerlendirdiğinizde fark edersiniz. Başınıza gelen iyi olayları pek hatırlamazsınız. Ancak kötü şeyler bıraktıkları izler ve derslerle hafızanızda uzunca yer ederler. Nietzsche’nin dediği gibi; sizi öldürmeyen güçlendirir.
Bu durum ise, bizi eninde sonunda neyin iyi neyin kötü olduğunu sorgulamaya davet eder. Gerçekten de, neyin iyi olup neyin kötü olduğuna kim karar verir? Bireysel ve kolektif zihnimiz. İyi ve kötü kavramları insan zihninin ürünleridir. Zihnin ötesindeki saf varoluşta ikilik yoktur. Başımıza gelenler ya da tanıklık ettiklerimiz, sadece olan şeylerdir; iyinin ve kötünün, ödülün ve cezanın ötesinde, yalnızca bir dengenin sonucu oluşurlar. Dolayısıyla bu sistem yapılan kötülüğün de iyiliğin de çetelesini tutmaz. Kaydedilen, bu oluşlar karşısındaki eylemlerimizde gösterdiğimiz/göstermediğimiz irade ve aldığımız/almadığımız sorumluluklardır. Sağlam iradeli ama doğası ‘kötü’ birinin ‘kazanıyor’ gibi gözükmesi de bundandır çoğu zaman. Oysa, oluşta iyi ve kötü gibi, kazanmak da kaybetmek de yoktur, yalnızca olmak ya da olmamak vardır ve tüm mesele budur:) Herkes işini yapar ve gider.
İlahi adalet dediğimiz denge mekanizması, görülmeyen zamanlarda görünmeyen bir dengeyi kurmak için çalışır. Evren yıldızlardan insan bedenine, maddenin titreşiminden mananın doğasına dek yalnızca matematikten ibarettir. Dolayısıyla bu sistem, aynı zamanda da görülmeyen matematiksel bir dengeyi korumaya çalışır. Kötü dediğimiz biri iyi bir irade gösteriyorsa sonuçlarını elde edecek, ancak bunu yaparken bir dengeyi alaşağı etmişse, hemen akabinde ya da bir başka zamanda bunu telafi etmek zorunda kalacaktır. Bu ‘bir başka zaman’ bizim tanıklık edeceğimizden daha geniş bir zaman olabilir:) Ama er ya da geç, bir taşı düşürüp dengeyi bozan, bir taş ekleyerek dengeyi kuran olacaktır.
Doğaya baktığınızda, doğada da bu şekildedir. Bizler, ceylanı parçalayan bir aslana dönüp ‘kötü’ demeyiz. Burada ahlaki bir sorun yoktur. Aslan gereği neyse onu yapmaktadır. Denge yasası ahlakla değil, dengenin unsurlarıyla çalışır. Dolayısıyla dünyada nüfus patlaması olduğunda bir salgınla nüfusun bir kısmı yok olacaktır. Sevdiklerimiz ve biz öleceğiz, yeni bebekler doğmaya devam edecek, aslan ceylanı yiyecek ve bir gün kendi de av olacaktır. Güneş doğacak ve batacaktır. Hiçbiri iyi ya da kötü, ödül ya da ceza değildir. Oluşun sürekliliğidir bu.
Doğadaki irade ve denge yasası doğanın bir parçası olan biz insanoğlu için de aynen geçerlidir. İrade, bazen masaya yumruğu vurmamızı, bazen kesin sınırlar çizmemizi, bazense tam tersini, örneğin eğer bir kefaret ödeyeceğimizi idrak ettiysek, bu kefaret önünde tevazuyla boyun eğmemizi gerektirir. İrade, birey olma sorumluluğuna, hayatımızın dümenine, karmamızın borçlarına ve görevlerimizin gereklerine sahip çıkmak demektir. Denge, eylemlerimizin çıktılarını kabul etmek, borcumuzu ödeyip alacağımızı almak ve defteri kapatıp gitmektir. Hayat bir nefes alış ve bir nefes veriş arasında, aslında bu kadar nettir:)
Peki hayat denen bu denge oyununun ben neresindeyim diyorsanız… astroloji tam da bunu göstermek için var. Tüm itibarsızlaştırmaların ötesinde; gerçekten de, kişinin esas kimliğiyle tanışması, ona biçilmiş güç ve irade sınavlarının doğasını anlaması, gittiği yolu ve bu yolun kendine has denklemini kavraması içindir astroloji. İsyanı bırakıp eyleme geçmek için gerekli anlayışı ve farkındalığı uyandırmak için vardır ve doğrusu geri kalanlar da biraz laf-ü güzaftır.