“Şafağın sana söyleyecek sırları var, uykuya geri dönme.
Gerçekten istediğin şeyi sormalısın, uykuya geri dönme.”
Mevlânâ
İnsan-ı Kamil yolculuğunun bir yansımasıdır Zodyak.
İlk burç olan Koç burcunda ‘varlık bilinci’ uyanır. Ardından, Boğa’da ise ‘değer bilinci’. Varlığın kendine gerçek manada değer vermesi Boğa’yla başlar ve bir sonraki sabit burca, yani Aslan’a gelene dek bu içsel değer bilinci tam olarak yeşermemişse, Aslan’ın değer yargıları dışsal ölçütlere göre şekillenir: gösteriş, zenginlik, ünvan ve alkış.
Oysa Aslan, kendini sevmeyi öğrenerek ilerlediğinde, kendine yeterli, özgüvenli, kendinden emin, dolayısıyla övgüye de yergiye de eşit mesafede duran, alkış ve onay aramayan, yarışmayan, bilakis başkalarına da aynı özgüveni aşılamaya istek duyan, cesur ve coşkulu bir varlık haline gelir.
Boğa’nın güvenli topraklarında yeşeren bu hakikatli özsevgi, Aslan’ın kalbinden dışarı korkusuzca taşacak, Akrep’in derin sularında paylaşıp çoğalmayı öğrenirken, Kova’dan kolektife taşınarak tek bir nefeste birleşecektir.
Ama herşeyin başlangıç ve sıfır noktası KENDİNİ SEVMEK’tir.
Şimdi yeniay, büyük bir sabit kare içerisinde gerçekleşirken, bize içinden çıkamadığımız, ne tarafına gitsek bir duvarına tosladığımız içsel bir hapishaneyi andırıyor.
Bu hapishanenin bir duvarında Merkür, zihnimizin inanmakta ve tutunmakta ısrar ettiği basmakalıp düşüncelerimizi, onun karşısında yükselen üzerinde durmakta olan Satürn ise, içsel yargı, korku ve blokajlarımızı temsil ediyor. Hayal gücümüze ket vuran ama aslında hiçbir işe yaramayan gerçekçiliğimizde inat ettikçe iki duvar arasına sıkışıyoruz.
İçimizde ve dışımızda sınırsız bir kaynak gürül gürül akarken, kendimize koyduğumuz mesnetsiz sınırlara hapsoluyoruz.
Bu büyük hapishanenin diğer köşelerini işgal etmekte olan Ay düğümleri, Boğa-Akrep aksında zaten uzunca süredir bizi ‘değer anlayışımızla’ sınıyor.
Kendi değerimizi bilmeyi, karşı tarafa hatırlatmayı ve asıl korunması gerekenin, en değerli sermayelerimiz – aklımız, yeteneklerimiz, yüreğimiz- olduğunu bize anımsatmayı çalışıyor.
Özdeğerimizin, toplumun dayattığı tüm diğer değerlerin ötesinde esas kaynak olduğunu her geçen gün daha iyi idrak ettiğimiz bir devirden geçiriyor bizi zaman. Kuzey Düğüm Boğa’da, yanında Uranüs ve Mars ile bakalım altımızdaki toprağı bizi uyandırana dek daha nasıl sarsacak?
Ateşin var eden, uyandıran, arındıran enerjisi ve Jüpiter’in omuzdaki el gibi hissettiren desteği ile coşkusu bin kat katlanan bu yeniay, Aslan’ın ışığında parıl parıl parlarken, nihayet bu ışık gözümüzü açacak gibi. Gerçekten ne istediğimizi soracak, özümüzle tanışıp ona sarılacak mıyız, yoksa gözlerimizi ovuşturup tekrar uykuya dalacak mıyız, burası mühim.
Peki kendimizi nasıl seveceğiz? Kendimizi şimdilerde sıkça yazılıp çizildiği gibi, nihayet mükemmel olduğumuzda mı seveceğiz? Ya da yine şimdilerde pek sık karşılaştığımız gibi, mükemmellik sanrısına sarılıp narsistik pozlar mı keseceğiz? Yoksa tüm gölgelerimiz, ve kusurlarımız, ilişkilendiğimiz herşey aracılığıyla yüzümüze vurulduğunda, yine de kendimizi seçmeyi becerebilecek miyiz?
Çünkü kendini sevmek, kendini seçmektir. Hem de her koşulda.
Aslan uyandı artık. Artık kendini seviyor. Omuzlarına birer öpücük konduruyor. Kalbi ne derse onu yapıyor. Onun bunun değerlerine, beğenisine, alkışına, onayına göre değil… kalbine göre yaşıyor.
Aslan artık özgür. Çünkü kendini sevmek, en büyük özgürlüktür.
Sevgiyle ve ışıkla.
28.7.2022