“Bir ceylan olup zarifçe yürüdüm geçmiş aslanlıklarımın arasından. Artık orada değilim. Artık o kişi değilim. Ve o aslan, artık beni incitemez.” Ozan Önen
Salı günü öğle saatlerinde yaşayacağımız Aslan dolunayında, Ay ve Güneş, ilişkiler aksında karşı karşıya geliyor. Işıkların düeollosuna gergin bir açıyla şahitlik eden Uranüs ve Juno, ana gündemin ilişkiler ve ilişkileri ani kopuşlara sürükleyebilecek güç savaşları olduğuna işaret ediyor.
Konumuz, kibir ve egonun hakimiyet sürdüğü her türden ilişki ve bu ilişkinin tarafları arasında yaşanacak beklenmedik hesaplaşmalar.
Dolunayda, kuşatılmış bir kalenin içindeyiz: Mahşerin dört atlısı Boğa, Aslan, Akrep ve Kova burçlarındaki göstergeler, güvenlik, ego, duygu veya fikirler, sahip oldukları her ne ise, onu her ne pahasına olursa olsun korumaya ant içmiş, bizi kalenin surları içine hapseden askerler gibiler.
Bir uçta, öfkeden kudurmuş tetikçiyi, yani Uranüs’ü görüyoruz, o da güven ve konfor alanını korumak için tüm kaleyi yakıp yıkmayı dahi göze alıyor.
Bu gerilimli tablo, her birimizin içinde uyuyan fakat her an kışkırtılmaya hazır bekleyen hırsı, egoyu ve öfkeyi şimdi dizginleyemezsek, dört tarafı sarılı bu vahşi kalenin içinde pusu kurmuş aslanlara yem olacağımızı söylüyor.
Uranüs’ün dolunaya karesi, ilkel karanlıklarımıza dair şok edici uyanışlara işaret ediyor. Aslan demek ‘görünür olan’ demek, haliyle bu dolunay kimlik algımızda aniden parlayan birtakım ‘krizlerle’ açığa çıkacak çatlakları ve ardından o çatlaklardan sızacak ışığı vaat ediyor olabilir. Kendimizle ilgili en derin, en gizli gerçekler bir başkasının aynasından yansıyarak ruhumuzu aydınlatabilir, biz istesek de istemesek de. Uranüs’ün karşısında duran Akrep’teki Juno ile, ilişkilerde korku ve saplantı dolu sırların üzerindeki perde kalkabilir ve bir anda, hiç umulmadık gerçeklerle baş başa kalınabilir, incitse bile. Juno ile Pluto’nun yansımasında, yaşanacak krizlerin, bizi ve ilişkilerimizi yıkmak yerine, bilakis bambaşka bir biçime dönüştürebileceği görülüyor.
Aslan’da parlayan Ay’ın, adeta ‘ben tek, siz hepiniz’ der gibi, Kova’daki Güneş ve Merkür’ü karşısına alışı, son derece cesur ve gözüpek bir hamle izlenimi verse de, Ay, gizliden gizliye, haritanın 12. evinde gerilemekte olan Yengeç Mars’ının tüm içsel çatışmalarını taşıyor; bu gösterişli nümayişin altında, uzun zamandır içe atılanlar, söylenemeyenler, itiraf edilemeyenler var; bu tok gürleyiş, ardında derin özgüvensizlikleri, korkuları, kendini bir güzel gizlemiş savunma mekanizmalarını saklıyor; içimizdeki Aslan, karşımıza geçmiş, kendi kendine kükreyip duruyor ve bu kükreyiş bizi bize yansıtmak için yanımızda duran tüm aynaları paramparça ediyor. Ve sonunda dönüp dolaşıp kalbimizi kırıyor bu parçalar elbette.
Oysa sağlıklı ve dengeli tezahüründe Aslan, neyin ne olduğunu çok iyi bilen, ortaya koyan, Güneş gibi gerçekleri aydınlatan demek, özellikle de kim olduğunun ve olmadığının, neyi isteyip neyi istemediğinin, kimi sevip kimi sevmediğinin son derece farkında olup, kendine güvenen ve bu güvenli ‘kendini biliş’ halinden ne utanan, ne sıkılan ne de bunu bas bas bağırmak, açıklamak veyahut kanıtlamak zorunda kalan demek…
Bu dolunay, bu sağlıklı ve dengeli halden çok uzaklara düşmüşsek eğer, bize sarsıcı deneyimlerle bunu hatırlatacak uygun zemini hazırlıyor.
Bu dolunay, sahte kimliklerin ve mükemmellik sanrılarının patlamaya yüz tutacağı, kendini korumak için özenle örülmüş narsistik duvarların yıkılacağı, tutunma ve bırakma sınavlarının verileceği, derin korkuların, üstü örtülmüş yaraların, özellikle de ‘benlik’ algısındaki optik yanılgıların saflaştırılacağı değerli bir deneyim aralığı sunuyor bizlere. İçimizdeki zarif, sakin ama bir o kadar da güçlü ceylanların, aslında yalnızca korktuğu için saldırganlaşan aslanların kükreyişleri arasından usulca yürüyüp günışığına çıkacağı ve o aslanların artık ne bize ne bir başkasına dokunamayacağı bir alana doğru uzanan bilincimiz şahlanıyor. Bu bilinç yükselmesi ve derin idrakin dünya için, bu yangın yeri için ne kadar elzem olduğunu fark ediyoruz.
‘Ben ve sizler’ algısının ardında saklı, bugün içinden geçtiğimiz bu büyük yangınlara sebep olan o ‘olgunlaşamamış’ bireysel egonun, korkuyla karşısındakini tarumar eden yıkıcı enerjisinin yerine, şimdi Kova’daki Güneş & Merkür kavuşumunun anlatmaya çalıştığı biçimde, karşısındaki ile gücünü birleştirdiği müddetçe en güçlü versiyonuna kavuşacağını idrak eden bir varoluşu seçebileceğimizi ve bunun hepimizi iyileştireceğini kalbimizin tam orta yerinde hissediyoruz. Bireysel dönüşümümüzde paramparça olan kibrimizin etrafa saçtığı cam kırıklarının üstüne basa basa yürüyen ceylanlar, “biz hep birlikte daha güçlüyüz ve izin ver şimdi yolu gösterelim” diyebilmenin hakiki ve özgüvenli önderliğini bizlere incelikle anlatıyor.
Kuzey Düğüm Balık’ta Neptün’le kavuşuyor. Karmanın lordu Satürn bu kavuşuma doğru ilerlerken, ilişkilerdeki karmik dönüşümlerin, bizleri de mutlak biçimde bir başka şeye dönüştüreceğine, içimizdeki aslanları ne uyutmanın ne de kışkırtmanın bir fayda getirmeyeceğine işaret ediyor. Artık aşılması gereken ego savaşlarının ve yıkılması gereken korku duvarlarının tekrar tekrar karşımıza çıkarak bizi sınaması çok muhtemel. Böylesi bir fırtınanın orta yerinde, olanca kırılganlığımızla orada olmak, kesip atmak yerine anlamak, yok etmek yerine sevmek, birlikte olmaya, yürümeye, yol almaya, yan yana durabilmeye razı gelebilmeyi seçmek, hakiki bir güç olsa gerek. Bir ceylanın zarafeti ile üstelik.
Sevgiyle ve ışıkla🤎
12.02.2025