Boğa’da Dolunay: Elmas

Boğa’da Dolunay: Elmas

“Boynunda duran elmas kolyeyi aramak için odadan odaya koşturup duruyorsun.” Mevlana

Yarın Boğa burcunda bir dolunay gerçekleşiyor. Bu dolunayda, Boğa’nın temel arayışı huzur ve stabiliteyi yakalamamızı zorlaştıran, güçlü tesirler bizi bekliyor. Zira dolunay haritasının yükseleninde Koç burcu var ve yöneticisi Mars Yay burcunun sıfır noktasında, Uranüs ile partil bir karşıtlık kuruyor. Son derece kışkırtıcı, kopartıcı, öfkeyle yakıp yıkmak isteyen dolu dizgin bir enerji hakim gökyüzünde.

Mars Merkür’le de kavuşum halinde; bu yakıcı ateş önce zihnimizde alevleniyor, sonra belki filtresiz biçimde sözcüklere dökülecek, ateşten bir ok gibi vuracak karşıdakini… Merkür, gerilemek üzere hızını iyice kaybetmiş ve haritada etkisizmiş gibi bir köşede duran Pluto ile partil paralellik içinde.

Merkür Pluto paraleli, sahip olduğumuzdan ve bize olan sadakatinden emin olduğumuz şeyleri sorgulamaya başladığımıza işaret. Zihnimizden geçenler, mesnetsiz bir kurgudan ibaret olabileceği gibi, şimdilik yalnızca sezgilerle açıklayabileceğimiz bir gerçekliği de içeriyor olabilir. Öte yandan, kendini hatırlamak, tabi olduğu bağlardan özgürleşmek isteyen benliğin özgürleşme yolunda bir bahane arayışı da diyebiliriz buna.

Ne olursa olsun şimdi, huzurlu, güvenli ve bir şeylerden emin olmanın çok uzağında hisler etrafında dolanıyor gibiyiz. Dolunayın çizdiği tablo, ya fazla iyimser bir uykudan tekme tokat uyanıp hayal kırıklığına gark olmayı ya da kendi karanlığından türettiği paranoyalarla kendi kendine huzur kaçırtmayı anlatıyor.

Bu huzursuzluğun ya da hayalkırıklığının temelinde, kendinde saklı gücün, değerin ve hatta sevginin kaynağını bir başkasının sularında aramak, bulamamak ve zaten hiçbir zaman da bulamayacak olduğunu anlayamamak yatıyor olmalı.

Zira Terazi ve Akrep gibi ilişkisel burçlar, ancak ötekinin elinde duran aynadan görmeye alışkın kendini. O ayna kirliyse, görüntü de kirli. Sorunlar, çoğunlukla kendi aynasına dönüp bakamamaktan kaynaklanıyor. Kendi gücünün ve varoluşunun illa ki başkasının varlığına ve gücüne bağlı olduğu yanılsaması, aynaların olmadığı ya da elinden alındığı bir dünyada, bir başına kendine kör kalmakla ödeniyor. Oysa bakabilir kişi kendine, daha önce hiç bakmamış gibi ve görebilir pek tabii daha önce ona gösterilmemişi.

“Güç ve güveni hep dışımda aradım. Ama bunlar insanın içinden gelir. Ve her zaman oradadırlar.” Sigmund Freud

Boğa prensibinin en baskın özelliği ‘korumak’tır. Sevgiyi, ilişkileri, mahremiyeti, gücü, zar zor kazanılmış ve öyle kolayca elde edilemeyecek maddi manevi tüm değerleri Kaşıkçı Elması gibi korumak… Hiçbir şeye sahip olmasa bile, hiçbir şeysiz kalsa bile, kendi öz yeterliliğine sahip çıkarak en içten fışkıran değerlerine sarılmak, kendi kıymetini ilmek ilmek dokumak…

Akrep de özünde muhafaza ister ama ona göre en değerli olan avcundaki değildir. O daha çok henüz ulaşamadığına kıymet biçer. Dışarıda elden ele dolaşan elmasları kendi nüfuzuna geçirmenin peşinde koşarken boynundakiler kayıp düşebilir. Görmez burnunun ucundakini. Çoğumuz böyle değil miyiz? Henüz kazanılmamış ve sonu belli olmayan savaşlar uğruna, zar zor kazanılmış zaferleri boş veren insanoğlu…

Dolunayın dispozitörü Venüs, haritanın 1-7 aksında Şiron ile karşıtlıkta duruyor. Güç ikmali için kullandığımız dış kaynaklarla ilgili sonlanmak üzere olan bir süreç var. Bu sıkıca tutulmuş bir dost eli, sığınılmış derme çatma bir ilişki ya da maddi bir bağımlılık olabilir. Bir başkasının desteğine muhtaç olduğunu düşünen parçamız, kendi potansiyelini keşfetmek ‘zorunda kalıyor’. Bu zorunda kalma hali, sarsıcı, beklenmedik, koparıcı biçimde ortaya çıkabilir. Derinlerde çok iyi bildiğimiz ancak yüzeyde inkar ettiğimiz gerçeklerle yüzleştirici etkide olabilir:

Ya bir şey işiteceksiniz.

Ya bir şey göreceksiniz.

Ya bir şeyin peşine düşecek, kurcalayacak, takip edecek ve ortaya çıkacaksınız.

Ya da bir kapı ansızın yüzünüze kapanacak.

“Kendine gelmek için ‘unutulmak’ gibisi yoktur. Bizimle ‘önemli olan’ arasına girmek için kimse gelmez. Başkaları biz­den ne kadar yüz çevirirse, o kadar bizim kusursuzluğumuz için çalışırlar. Bizi terk ederek bizi kurtarırlar.” Emil Michel Cioran

Sıfır derecede ateş elementindeki Mars’ın cüretkar enerjisi, düşünmeden, ani ve fevri hareketlerle yakıcı ve yıkıcı bir tavrı sembolize ediyor. Güçlü bir Merkür de yok, Merkür de Mars’ın peşinde takılmış, adeta gaza gelmiş gidiyor… Zihinsel bir karmaşa içinde, duyularımız ve algılarımız el birliğiyle bizi müthiş bir şüpheye itiyor ve hemen her şey sanki bize düşman gibi görünüyor. En nihayetinde, olacaklar olacak, zihniniz sizi kurmacadan ibaret bir sahneye davet ediyor olsa bile, bu artık sizinle ‘gerçekten önemli olan’ arasına bir şeyin girmesine engel olacak. ‘Birlikte’ yürürken bile attığınız adımların yalnızca size ait olması için.. Kendi yolunuza bakmanız ve boynunuzdaki elmas kolyeyi ilk kez bir ayna olmaksızın keşfedebilmeniz için, şimdi tüm aynalar size yüz çeviriyor.

Sevgiyle ve ışıkla♥️

6.11.2025