“Nerden çıkar en yüce dağlar? diye sorardım bir zamanlar. Öğrendim ki denizlerden çıkarmış… En derinden çıkmalı en yüce, kendi yüceliğine.” Friedrich Nietzsche
Bu akşam, yılın son tutulması gerçekleşiyor.
Başak burcunda kavuşan Güneş ve Ay, yepyeni başlangıçlar vaat ediyor olsa da, buluştukları 29 derecenin doğası gereği, öncesinde bazı bitişler için zorluyor. Şimdi öyle bir kavşağa geldik ki, yeni bir yola sapmadan evvel, bugüne dek kat ettiğimiz yolları -zihnen de- geride bırakabilmemiz gerekiyor.
Tam da sonbahar ekinoksu öncesinde yaşanacak olan bu tutulma, yılın son 3 ayı için de bir rehber niteliğinde. ‘Yaprakların yakında dökülecek ve sonra tekrar yeşerecek; bu değişim ve dönüşümün kaçınılmazlığını sen de iyi biliyorsun; şimdi yolunu değiştirmeye belki korkuyorsun, ancak buna mecbur kalacak, o son noktayı koyacaksın…’ diyor.
Geçtiğimiz Balık tutulmasının etkisi, görünmez bir elin, bizi bir anda okyanusun dibine itmesine benziyordu; henüz bilincinde olalım ya da olmayalım, yavaş yavaş suyun derinliğinden, belirsizliği ve bilinmezliğinden korkmamayı, orada dahi güvenle nefes alabilmeyi öğrenmeye başladık.
Bu tutulmada, aynı elin, bizi bu kez o karanlık dehlizlerden çekip yukarı çıkardığına tanık oluyoruz. Güvenmeli mi bu ele? Ya tekrar iterse bilinmezlere? Peki ya bu el, yorgun düşmüş bedenimizi şimdi zirveye taşımak üzere ise? Bu tutulma, en yüce dağların en derin denizlerden çıktığını hatırlatıyor bize. Bugün kaçındığımız o bilinmezlik duygusu, bizi kendi zirvelerimize taşıyor olabilir.
“‘Atla suya’ dedim, atladı. Yüzme bilmiyordu. Biz onu çıkarana dek neredeyse boğuluyordu. Onu çekip sudan çıkardım diye bana öyle minnet duydu ki, “atla!” diyenin ben olduğumu hepten unutmuştu.” John Steinbeck
Tutulma, 29 derece Güneş ve Ay’ın yanısıra yine 29 derecedeki Mars ile, hayatımızda birtakım kapanışların, beklenmedik krizler, dönüm noktası olaylar, kadersel kavşaklar ve bin yıllık karmik düğümleri çözüverecek rastlantılar sonucunda gerçekleşeceğine işaret ediyor. Bu tutulma bir ‘climax’, bir zirve, bir doruk zamanın dilinde, buradan öteye gitmek isteseniz de, adım atacak yer kalmıyor…
Bu tutulma, freni tutmayan bir trende son hız gitmeye benziyor; tren kontrolsüzce raylardan çıkarken son anda atıveriyoruz kendimizi aşağıya. Yine de korkacak hiçbir şey yok. Güvendeyiz. Yaralarımızı sarıp yeniden yola düşeceğiz. Daha fazlasını anlamak istiyorsak, artık yaramızdan ötesini görebilmeliyiz.
29 derece, bir burç parselinin son derecesidir, bu nedenle o burcun tüm bilgeliğini taşır. Burası tıpkı Güney Düğüm gibi ordinaryus seviyesidir, ancak artık dolup taşmış bir vaziyettedir. Görecek çok az şey kalmıştır; uzun bir yolculuk sonlanıp, yeni rotaya geçiş hazırlığı başlamıştır. Ancak bu, sanıldığı kadar kolay olmaz. Geçiş aşaması krizlidir. Yeni bir varoluşa hevesli olsak da, eksiklik hissi ağır gelir. En önemlisi de, bugüne dek katettiğimiz yolu, bütünleştiğimiz rolü, bin bir zorlukla elde edilmiş bilgeliğin mülkiyetini bırakmak hiç de kolay değildir. Bu ikircikli doğada gölgeler baş gösterir. Söz konusu Başak burcu ise, eksik ve detaylarda boğulurken büyük resmi kaçırır, olanı olduğu gibi kabul etmekte zorlanır, düzeni kontrol etmek konusunda takıntılı oluruz.
29 dereceye kriz derecesi denmesinin sebebi budur. Bu aşamaya dek, ustalaşmış ve iyi kötü bir düzen kurmuşuzdur; ancak şimdi kurulu düzenlerin dağılma vakti gelmiştir. Sistemde her şeyin bir başlangıcı, bir de bitişi vardır ve bu kaçınılmaz bir yasadır. 29 derece, kurulu düzenin bozulmasına dair gösterilen direnç ve paniği ifade eder. Kişi bu aşamada, kusursuzluk fantezileri ile ördüğü yüksek standartların dikenli tellerine çarpa çarpa kendini kanatır. Milim milim kurduğu sistemi terk etmemek için yapışır. Şimdi, hepimiz 29 derecenin bu krizli doğasını deneyimliyoruz. İşler, ilişkiler, hedefler, pek çok alanda zaruri bitiş ve yeni başlangıçlar yaşıyoruz. Şimdi direnmek boşadır ve üzerinde durmakta ısrar ettiğimiz her yer parçası, gerekirse ortadan ikiye yarılıp bizi yutacaktır.
“Ve ne gelirse gelsin başıma alınyazım ve yaşantım olarak, – bir gezinme bulunacaktır onda, bir dağa tırmanma bulunacaktır: kişi en sonunda ancak kendini yaşar.” Friedrich Nietzsche
Tutulma ve yükselen yöneticisi Merkür, Uranüs ve Pluto ile henüz ilk derecelerde büyük hava üçgeni oluştururken, önümüzde yepyeni bir yol beliriyor. Bu yolda, analitik zekamız kadar, bunca zaman edindiğimiz içsel bilgeliğimiz de, karanlık okyanusların dehlizlerinden, dağların zirvelerine dek bizi en dipten en yücemize doğru taşıyor. Şimdi ihtiyaç duyduğumuz tek şey, yaşamın, sonsuz bir döngü içerisinde bize her zaman sil baştan başlama şansı sunan mucizevi yollar açtığını ve kendi hikayemizin en yaratıcı yazarı olduğumuzu hatırlamaktır. Artık dar geldiği halde, sırf içine doğduk diye sığmaya çalıştığımız kalıpların dışına çıkarken, bizi okyanusa atanın da, zirveye taşıyanın da, bizi asla yalnız bırakmamış o görünmez el olduğunu anlamak, kalbimize iyi gelecek.
Sevgiyle ve ışıkla🤎
21 Eylül 2025