“Sevmek, onunla birlikte kalmak demektir. Fantezi dünyasından çıkıp kalıcı bir sevginin mümkün olduğu; yüz yüze, kemik kemiğe bir adanma sevgisinin mümkün olduğu bir dünyaya girmek demektir. Sevmek, her bir hücreniz “Kaç!” derken, kalmak demektir.”
Clarrissa P. Estés
Zodyak aracılığıyla, ana rahminden ölüme dek, insan yaşamının tüm evrelerine tanıklık ederiz. Akreple yelkovanın izinde zamanın peşine düştüğümüz gibi, kozmosun bu büyük saati de insanın anlam arayışını betimler. Zodyak’ın son burcu olan Balık, işte bu arayışın son bulduğu yerdir. Balık, hiçlikten doğup her durakta “bir şey” olan ve “her şeyi” olduktan sonra hiçlik makamına geri dönen bir bilge gibidir. Bu yolculukta deneyimlediği hiçbir duygunun sevgiden daha üstün olmadığına kanaat getiren Balık, hırs, ego, korku, sahiplenme, gurur gibi sevgiye ket vuran duyguları ve onu basit bir denkleme indirgeyen akıl oyunlarını reddederek, koşulsuz bir sevgi bilincini tezahür ettirir.
Egonun boyunduruğundan azade bir sevme biçimini temsil eder Balık… Neticede onun sevgisi, bir canlıya değil, yaratımın kendisine yönelmiştir. İnsanın insana duyduğu sevgide bunun karşılığını görmeyi beklemek beyhude; belki bir çocuğa ya da bir hayvana, çiçeğe, ağaca duyulan sevgide sureti bulunabilir… Böylesi aşkın bir sevgi daha çok hayallerde, şiirlerde, şarkılarda ya da aforizmalarda yaşar; ancak ‘dünyaya’ uymaz; dünyevi ilişkilenme biçimlerimize ‘çok’ gelir. Nihayetinde, bu denli sınırsız bir teslimiyet hali, dünyanın sınırlarını çizen Satürn’ün kurallarına aykırıdır. Satürn yalnızca hayal değil, sorumluluk da ister ve ister kabul edelim ister etmeyelim, ilişkilerimizde bir miktar gerçeklik, denge ve sorumluluk söz konusu değilse, rüyadan uyanıp Satürn’ün duvarına toslamamız an meselesidir.
Öte yandan, bu bir dilemmadır da, bu denli derin ve adanmış bir sevgiyi bu dünya düzeninde hak eden bir mahlukat var mıdır? Bu denli bir teslimiyet, er ya da geç, bizi yutup yok etmez mi? Bu kırılganlıkla bilinmezliğine açıldığımız bir deniz, beklenmedik girdaplarıyla bizi boğmaz mı?
Biz, yalnız derin bir sevgiden değil, bir tür ‘teslimiyet’ içeren tüm sevme biçimlerinden korkarız. Sevgimizin yöneldiği kim ve ne olursa olsun, bizi savunmasız bırakan sevmelerden mütemadiyen kaçarız. Yutulmaktan korkarız. Ve aldanmaktan, sınırlarımızı kaybetmekten.
Ama sonuçta severiz de. Sevgi kadar hiçbir şey insanı kalıbından çıkarıp genişletemez belki de.
“Korku, yol boylarınca etrafımı sarıyor, önümde uzuyor. Sevmekten korkuyorum. Başka arzular, ihtiraslarla atıldığım yolda beni avare ve çırılçıplak, başı her manada boş bırakacak yalnız bir şey olduğunu biliyorum ve ondan karanlıktan, riyadan, zulümden, hürriyetsizlikten korkar gibi ürküyorum.”
Sait Faik Abasıyanık
Yeniay haritası, tam da bu ikilemi tarif ediyor. Balık’ın sembolündeki zıt yöne yüzen iki balık gibi… hem sınırsızca sevmek, sevilmek istiyor hem bundan ölesiye korkuyoruz. Öte yandan, bu hayal kalbimizi titreştiriyor. Belki yıllarca suya hiç değmeden, taşların üzerinden atlaya atlaya geçmişiz ve bu yüzeysellik artık çekici gelmiyor. Yine de bu hayal bir gün bedenlenip karşımıza çıksa yine kaçacağız. Çünkü asıl korkumuz sevmek ya da sevilmemek değil. Bilakis, hakikatli bir sevginin hakkını verememek.
Yeniay haritası su elementinin egemenliğinde: Güneş, Ay, Satürn, Merkür, Kuzey Düğüm ve Neptün… hepsi sevginin burcu Balık’ta, haritanın dip köşesinde duruyor. Gecenin karanlığında ışıl ışıl parlıyor Balık yeniayı, bilincimizde ‘hakikatli sevmelere’ dair yeni bir ışık yakıyor.
Mars, uzun soluklu retrosunu bitirmiş, durağan konumda Balık’lara göz kırpıyor. Haritanın tek ateş elementi Koç’taki Venüs de Balık’lara doğru gerilemek üzere durmuş, bekliyor. Kendi durağanlıkları içinde bizleri de durup düşünmeye sevk eden bu ikili, sevmeyi ve kendini sevgiye teslim etmeyi çok iyi bildiği halde gözü korkmuş şövalyemize, kılıcını geri uzatıyor; koruma kalkanını usulca yere bırakıp cesaretle sevgiye doğru yol alması için onu yüreklendiriyor.
Ama nasıl?
Belki sevmeye dünden hazırız ama sevginin gerektirdiklerini duymaya hazır mıyız? Sorumluluğunu almaya istekli miyiz? Hayali hoş, ama gerçeğine razı mıyız? Çünkü kendimizi hakikatli olanın derinliğine ‘her şeyimizle’ teslim edebilme yeteneği ile, bir fanteziden ibaret olana bile bile lades olmak arasında devasa bir fark var.
Haritada Oğlak burcu yükseliyor ve karşısında Yengeç burcu var. Hem sınırlarını bilen hem köşeleri şefkatle yumuşatan, hem ayağı yere basan hem hayallere kucak açan, -bir Balık kadar aşkın olmasa da- geçici olanla daimi olanı harmanlayabilen bir sevme biçimini tasvir ediyor.
Yeniayın yanıbaşında duran ve yükseleni yöneten Satürn, sevgi yeşerdiği an beliren özen, denge, çaba ve sorumluluk şartının altını çiziyor.
Yeniay yöneticisi Jüpiter ise, hem zararda hem yeniaya kare açıda, gerçeklere sırtını çevirmenin ve eylemsiz vaatlerin peşine düşmenin boşa vakit kaybı olduğunu hatırlatıyor. Bir hayale mi adanıyoruz boş yere ya da biz bir hayalden öte ne sunuyoruz sevdiklerimize? Bu yeniay ile birlikte başlayacak Venüs retrosu ile tüm bunları epey sorgulayacağımız bir dönem bizi bekliyor…
Sevgiyle ve ışıkla🤎
“Sevginin yalnızca bir duygu olmadığını, bilgi de gerektirdiğini kendimden biliyorum. Sevgi savurganlığım yüzünden habire su vererek çürüttüğüm kaktüsler hala aklımda.”
Tomris Uyar