“… o kum fırtınası bittiğinde, nasıl olup da onun içinden geçebildiğini, nasıl hayatta kalabildiğini anlamayacaksın. Hayır, o fırtına gerçekten bitti mi bunun bile farkına varamayacaksın. Yalnız, tek şeyden emin olacaksın. O fırtınanın içinden geçtikten sonra, fırtınanın içine ayak attığındaki kişi olmayacaksın artık, aynı kişi olmayacaksın. Evet, işte kum fırtınasının anlamı bu.”
Haruki Murakami, Sahilde Kafka
Yarın öğle saatlerinde kraliyet yıldızlarının eşlik ettiği güçlü bir yeniay gerçekleşiyor. Aslan burcunun 12 derecesinde ve an haritasının 9. evinde gerçekleşen yeniay, hayatımızın birçok alanında yaşadığımız fırtınaların sonucunda, yeni bir farkındalığa uyanmamızı, dolayısıyla bir çoğumuzun belki yeni bir kimliğe kavuşmasını sembolize ediyor.
Güneş yönetimindeki Aslan burcu, Güneş’in aydınlatma prensibinden yola çıktığımızda, yalnızca kendini sahneleyen ve alkış toplayan egosal benlik arketipi değil; üst düzey kullanımında, ‘gerçekleri’ aydınlatan, gün ışığına çıkaran, farkındalığı uyandıran bir varoluşu tasvir ediyor. Nasıl ki Güneş doğduğu anda, karanlıkta kalmış herşey bir anda ifşa oluyor ve hepimiz derin uykumuzdan uyanıyoruz, Aslan burcundaki göksel hizalanmalarda da, yaşadıklarımızın sonucunda ‘uyandığımız’ ve bu uyanıklık halinin kimliğimizi yeniden şekillendirdiği zamanlar işaretleniyor. Bu uyanışın şiddeti ve doğası, elbette, uykumuzun derinliğine ve kimliğimize ne denli yapıştığımıza bağlı olarak değişiyor.
An haritasının yükseleninde Akrep burcunu görüyoruz. Aslan’ın kontrantisyası Akrep burcu da, yerin altını deşip, sondajlayıp, yüzeyin altında gizli hazineleri gün ışığına çıkarmayı, yani bir anlamda ‘gölgede kalanla yüzleşmeyi’ anlatıyor. Gerçekte var olan bir şeyi, gizli saklı uyuduğu veya gömüldüğü yerden çıkarıp onunla yüzleşirseniz ne olur? Ne bilinmez bilinmezdir artık, ne siz eski siz. İşte bu yüzden gerçek acıtır, dağıtır, yıkar, kriz doğurur, işte bu yüzden kaçarız ondan, zira gerçekler bizi kaçınılmaz bir değişime zorlar. Aslan sabit bir burçtur ve sabit olduğu yegane konu ‘kimliği’dir. “Aman ona zeval gelmesin” diyerek bin türlü takla atarak muhafaza etmeye çalıştığı kimliğinin, itibarının ve statüsünün dönüşmek zorunda kalması, onun en büyük korkusu ve en zorlu sınavıdır.
Yükselen yöneticisi Mars haritanın 7. evinde, ana odağımızın ilişkiler olduğuna işaret ediyor. Geride bıraktığımız zorlayıcı Yengeç mevsiminde ilişkiler hattında büyük mücadeleler verdik ve çok yorulduk. Romantik temaslar, evlilikler, ortaklıklar, aile ve ben-sen diyaloğunun geçtiği her türden ilişkide, gerçekler ve bize hoş gelen masallar arasında git-gel yaşadık. Kendi başımıza güçlü biçimde var olma cesaretini gösterdiğimizde bu gerçeklerle başbaşa kaldık. Şimdi Aldebaran hattındaki Mars, Jüpiter’le kavuşuma ilerlerken, yalanlar ayyuka çıkıyor. Güney Düğüm ve Mars arasındaki partil üçgenin işaret ettiği geçmişten bugüne gelen, hasıraltı edilmiş, görmezden gelinmiş, kelime oyunları ile geçiştirilmiş her türlü gerçek, şimdi aydınlığa çıkıyor. Kral çıplak, maskeler düşüyor ve bir zamanlar kral sandıklarımız tahttan zorla indiriliyor. Aldebaran bu, riyakarlığı affetmez.
Belki çok can yakacak ama bize güç verecek bu gerçekler sayesinde gerçek doğamızla tanış olacak, “bunu zaten asıl ben istemiyormuşum, hem de daha en baştan!” diye haykıracağız.
Haritanın tepesinde parlayan anaretik Venüs, Regulus derecesinde, tüm bu olanları gururuna yediremeyen, hırs yapan ve savaşı bırakmak istemeyen bir ifadede. Yıkım enerjisindeki Algol hattında bulunan Uranüs’le uzaklaşan karesi, büyük bir kum fırtınasından henüz çıkıldığını gösteriyor. Görünen o ki, göz gözü görmeyen bu fırtına sona ermiş ancak sarsıntıları ve savrulmaları henüz bitmemiş. Şimdilik tek derdimiz saçımızı başımızı ve şanımızı toparlamak yani façayı düzeltmek ele güne karşı. Hala gerçekleri görmezden gelmeye çalışıyoruz, çünkü çok zor geliyor, yeni bir kimlikle uyanmak ve merhaba demek, çok zor geliyor.
Venüs’ün Neptün’le 150’liği ve Juno-Neptün karşıtlığı, görmezden gelsek de, şu an farkında olmasak da, ne kendimizi ne kalbimizi kandırma işinin uzun sürmeyeceğini söylüyor. Üstüne de yatsak, makyajını da yapsak, hatta maske takıp gezsek bile, görünen köy kılavuz istemiyor. En iyisi gerçekleri kabul etmek, yasını tutmak ve yola devam etmek. Yoksa, yıllardır uyuyan bir volkanın biriktirdiği olanca kuvvetle bir anda püskürerek etrafını kasıp kavurması gibi, gerçekleri yüzümüze püskürtecek kriz ve kaoslar kapıda bekliyor, zaman kolluyor.
Aslan’ın en büyük tuzağı, güçlü olma takıntısı ile bu canhıraş kum fırtınasını bir lunapark eğlencesiymiş gibi yeniden yazıp, yansıtmak. Fırtınayı da, fırtına esnasında görüleni de, fırtınanın götürdüklerini ve bir o kadar da getirdiklerini yok saymak. ‘Bana hiçbir şey olmadı ki’ maskesi takarak eski kimliğine yapışıp kalmak. Oysa, bir enkazın ya da kalıntıların arasından çok daha güçlü biçimde doğuyor yepyeni varoluş halleri…
Merkür yeniay anında durağan pozisyonda ve Mars’tan uzaklaşıyor. Kelimelerle yeterince oynadıysanız, olanları zihninize göre yeterince kurguladıysanız, sözcüklerle gizlemeye çalıştığınız gerçekler yeterince kabak tadı verdiyse, artık izin verin zihniniz sakinleşsin, bu kez kalbinize ve kalbinizdeki gerçeklere kulak versin. Usulca yere bırakın sahte sözcükleri ve şimdi artık gerçekleri konuşmak üzere hazırlanmaya başlayın. Mantık, analiz ve duygulardan arındırılmış bir gerçeklik tavrıyla yaklaşın olayların üzerine. Olayların ve kırgın benliğinizin üstüne çıkarak tarafsızca bakın olan bitene. Kimliğinize obsese olmayın, başkalarının tariflerinden fazlası olduğunuzu hatırlayın.
Fırtına dindi. Giden gitti ve gidenlerle beraber eski kimliğiniz de yitip gitti, budur kabul etmeniz gereken. Şimdi geriye kalan her şey, yeni bir varoluşa hizmet ediyor. Şimdi, o eski kimlikten doğan bu bilge hal, yeni ihtimallere göz kırpıyor. Egoya, eskiye, kalıplara, ezberlere ve yalanlara değil, yaşama izin verin. Rilke’nin dediği gibi: “Bırakın hayat başınıza gelsin. İnanın bana, hayat daima haklıdır.”
Sevgiyle ve ışıkla.