İki hafta önce yaşadığımız Oğlak dolunayını tarif ederken, “hayalini kurduğumuz ve sabırla yuva haline getireceğimiz evin anahtarını almaya karar veriyoruz” demiştim. O zamandan bu zamana, duygu ve mantık, hayal ve gerçek, geçmiş ve gelecek arasında gelgit yaşayıp, içsel sorgulamalar atlatıp, belki bunca zamandır atmaya çekindiğimiz adımların zamanının geldiğini fark ettik.
Bu geceyarısından sonra gerçekleşecek Yengeç yeniayı ile artık anahtar elimizde, bu yepyeni evle başbaşayız. Henüz duvarları soğuk, odaları ıssız. Hiçbir yaşanmışlık yok, anısız ve ağrısız. İçinde eşya yok, duygu yok, hareket yok, bağ yok, aidiyet yok. Yani aslında bir nevi, geçmişimiz ve geleceğimizin orta yerinde, kendimizle bir başınayız.
Sahi, bugüne dek sahip olduğunuz, biriktirdiğiniz her şeyi, alışkanlıklarınızı, ait hissettiklerinizi, tüm güvenlik kulelerinizi ardınızda bırakıp bomboş bir eve adım atsaydınız, ne hissederdiniz? Ama önemli bir detay var; bu ev sizin, yalnız sizin.
Nikos Kazancakis’in sıradan olduğu kadar bilge kahramanı Zorba şöyle der: “Ev insana boş görünür, ama içinde her şey vardır. Demek ki gerçekte insanın bu kadar az şeye gereksinimi var.”
Sirius kavuşumlu bu yeniayda, duyguların ve maneviyatın derin sularında yüzerken hatırlamalık. Sahi, eşyanın gelip geçici doğası hüküm sürerken, neye karşı bunca ihtiyaçlılık?
İşte bizler bu yeniayda, bu nostaljik sularda yüzerken, şimdi içine girdiğimiz bu bomboş evin soğuk duvarları arasında, bir başımıza kalıp, ne yapacağımızı şaşırıp, ardımızda bıraktığımız eve, çocukluğumuza ve en derin hücrelerimizle bağlı olduklarımıza dair tozlu kutuları bir bir açıyor, bir anlığına bile olsa, güvenlik alanlarımıza dönmek, tutunmak istiyoruz. Gecenin kör karanlığında haykırarak uyanan, annesinin memesini arayan bir bebek gibi kaygı ve özlem dolu uyanıyoruz ‘erginleşme’ yolculuğumuzun ilk gecesinde.
Yalnız, evhamlı ve ürkek duygular kaplıyor belki içimizi ve sonra da geri dönüşsüz bir pişmanlık.
Yeniayın yükseleninde güvenlik şefi Boğa’yı, yeniayın yanıbaşında ise yöneticisi Venüs’ü görüyoruz. İlişkilerimiz ve şefkatli olduğu kadar hapsedici ilişkilenme biçimlerimiz su yüzüne çıkıyor. Yükselene yapışmış Mars, yine ilişkiler alanını işaretliyor. Yani Venüsyen olduğu kadar Marsiyen de bir yeniay bu. Yeniayın düğümlere karesi ilişkilerde kadersel virajları sembolize ediyor. Güzel şeyler için savaşmak ve bazen de artık anlamı kalmamış şeyler için savaştan çekilmeyi bilmek gerekiyor. “Kararsızsan, en doğrusu kıpırtısız kalmak ve beklemek, beklemeli ki, su aksın yolunu bulsun” diyor. Venüs’ün Satürn ve Neptün’le akışkan diyaloğu, bir çiçeğin köklerinden aldığı güçle büyüyüp yeşermesi gibi, inançla ve iyimserlikle kalbimizde köklenen yeni bir enerjiyi tarif ediyor.
Şimdi, geçmişimizin arkamızdan su dökerek bizi yeni yuvamıza, kendi arzu ve hayallerimize yolcu etmesine izin vermenin yarınımıza güçlü bir çapa atmak olduğuna işaret ediyor. Zira içine doğduğumuz bu kap, bu toprak bize artık dar geliyor, artık saksıyı büyütmek gerekiyor.
Kendi evimize doğru çıktığımız bu yolculukta haliyle tüm sorumluluklar üzerimize çullanıyor; maddi olduğu kadar manevi bir mücadele de bizleri bekliyor. “Tek başıma yapabilecek miyim, becerebilir miyim?” sorusuna cevabı aslında bugüne dek attığımız her adımla emek emek büyüttüğümüz hayatımız, kendisi veriyor. Bugüne dek hayatınızla ne yaptığınızı, onu nasıl yeşerttiğinizi veya kısmen sararttığınızı, gerçekten görüyor musunuz?
Şimdi yalnızca size ait o anahtarla evin içine girdiyseniz ve bomboş duvarlar arasında bir başınıza üşümekteyseniz, korkmayın. Hak edilmiş ve size eşlik etmeyi hak etmiş olanların evin yolunu bulmasını beklemelisiniz. Bunu beklerken de, büyümelisiniz.
Şimdi korkup o boşlukları bir an evvel, tıka basa dolduracak mısınız? Bir başına atılmış bu cesur adımdan pişman olup kendinizi yine yeniden, artık kimseye ait olmayan o ışıksız odalara geri mi yollayacaksınız? Eskiyle barışmanın, onu ikna etmenin, ona kendinizi cazip göstererek kolaya sığınmanın yolunu mu arayacaksınız? Yoksa sabırla bekleyecek misiniz, ait olan layık olana kavuşsun… Sesinizi bir süre yalnız duvarların işiteceği bu evde, bu kez hakikatin dilinden konuşacak mısınız?
Nietzche’nin dediği gibi, hakikat, üzerine susarak var olmuyor. İnşa edilecek çok ev var… Hayatımızda riyakarlık içinde varolan her şeyin, hakikatin duvarına, yani evimizin o soğuk duvarlarına çarpıp parçalanmasını sembolize ediyor yükselendeki Mars. Doğal bir ayrışma gerekiyor artık içi boşalmış olanla. Ne demiştik, güzel şeyler için bazen savaşmak gerekiyor evet ama bazen de çoktan ölmüşlerle savaşı kesmek. En güzeli de hakikatin lal olmuş dilini er ya da geç çözmek!
Yeniayın tepe noktasında, 2 hafta sonra gerçekleşecek ve bu yoğun Yengeç-Oğlak mevsimini sona erdirecek olan dolunayın derecesini görüyoruz. 21 Temmuz’da 29 derecede gerçekleşecek ikinci Oğlak dolunayının getireceği o nihai kapanışa, bu yeniay itibariyle adım adım yaklaşıyoruz.
Önümüzdeki ay itibariyle geriye dönüp baktığınızda, hayatınızda pek çok konuda karar verdiğinizi ya da size bir şekilde karar ‘verdirildiğini’ fark edebilirsiniz. Sizi şimdilerde sıkıştıran ve boğan süreçler, henüz göremediğiniz fırsatlarıyla karşınıza tekrar gelecek, emin olabilirsiniz.
Yalnızca size ait olan bu bomboş evin, yani kalbinizin soğuk duvarlarına bakıp üşüyorsanız şimdi, korkmayın. O duvarlara çarpıp kırılan çok şey var, geriye yalnız hakikatli olanı bırakan. Onlar her neyse, her kimse, sizin en şefkatli anneniz.
En başta da kendiniz.
Sevgiyle ve ışıkla.