“Perfer et obdura; dolor hic tibi proderit olim.”
“Sabırlı ol ve dayan; gün gelecek bu acı sana yarayacak.”
Ovidius
Bu geceyarısından sonra, acıyla ve krizle dönüşmenin semboliği niteliğinde Plutonik bir Akrep dolunayı gerçekleşecek. Akrep dolunayları doğası gereği biraz böyledir; öyle ya da böyle kayıtsız kalamayacağınız kadar yoğun, manyetik ve karşı konulamaz biçimde dönüşüme zorlayan karakterdedir. Şimdi bu dolunayda modern dispozitörü Pluto’nun başrolde olması bu etkiyi bine katlayacak.
28 Ekim 2023’te, Cumhuriyetimizin 100. yaşgünü evveli yaşadığımız Boğa’daki Ay Tutulmasını tetikleyen bu dolunay, aslında o zamandan bu zamana hayatınızda ‘bir kriz’ niteliğinde belirmiş, korku, huzursuzluk ve sıkışıklık yaratmış durumların kapanışı niteliğinde olabilir. Bu 6 aylık süreç, gerçekçi bir çaba ve hakiki bir idrak ile geçtiyse, bırakılması gerekenler terk edildiyse, bu kapanış kimilerimiz için rahat bir nefes anlamı taşıyabilir. Kendi inşa ettiği labirentte hala dört dönmekte olanlara ise tüm yolların boşa ve çıkış yolunun ancak kalbindeki gizli haritada saklı olduğunu anlatan bu dolunay, içinden geçtiğimiz Tutulmalar Mevsimini de sonlandırması bakımından, ‘kapanış ve tamamlanma’ temasını en derin damarlarımıza dek hissettirecektir.
Acının, daha doğru ifade ile, nihayet gerçeklerle yüzleşmenin verdiği acıyla ‘tanışmanın’ dolunayı bu. Bu dolunay, gerçeğe uyanışın verdiği acıyla yanarak ham’dan tam’a varmanın hikayesi. Kişinin, acıdan kaçmanın veyahut acının konforuna sığınmanın zayıflığından sıyrılıp, acının üzerine çıkmanın verdiği bilgeliğe eriştiği bir dolunay. Akrep Ay’ının bilincine düşen gerçekler, Boğa Güneş’inin mutlak huzur, güvenlik ve konfor arayışını sabote ederken, artık kafamızı kuma gömmenin ve anlık çıkarlarımızı gerçek hislerimizin üzerine koymanın bir faydası olmadığını yansıtıyor bize.
Dolunayın modern dispozitörü Pluto’nun, hem dolunaya kare hem tepe noktasına paralel pozisyonu, Merkür’ün Kuzey Düğüm yanındaki durağanlığı ile beraber değerlendirildiğinde, uzun süredir karanlıkta uyuyan birtakım gerçeklerin, hiç ummadığımız biçimde, hiç beklemediğimiz yerden, adeta bir meleğin düşüşü gibi, tuhaf ve ilahi bir şekilde bilincimize düşeceğini, buna kayıtsız kalmak ya da görmezden gelmek istesek bile, bunun mümkün olamayacağını işaret etmekte. ‘Aslında en başından beri biliyordum’ dediğimiz noktada, durup düşünmeliyiz elbette, neden içimizdeki o ‘herşeyi gören ve herşeyi bilen’ parçayı asla ve kat’a dinlemediğimizi…
Öte yandan, henüz gerçekleşmiş Uranüs Jüpiter kavuşumu da, yine ‘bilinç’ evi 3. evden ana akslara kare açı ile bakıyor ve bu gizli bilgilerin beklemediğimiz bir anda, ani ve sürpriz biçimde karşımıza çıkarak ayağımızın altındaki zemini sarsacağını, rotamızı tamamen tersine çevirebilecek kadar güçlü bir ‘değişim’ etkisi yaratacağını ve bunun aslında faydamıza olacağını gösteriyor.
Zamanın kalitesi öyle çok ‘uyanış ve değişim’ tamtamları çalıyor ki, buna kayıtsız kalmak artık imkansız gözüküyor…
Bu dolunaydaki en büyük tuzak, klasik dispozitörü Mars’ın Neptün’le kavuşuma doğru ilerliyor olmasından mütevellit, bu uyanış sürecinde aciz ve güçsüz hissetmek, çıkmazlarla tek başına mücadele etme gücüne inanmamak ve birtakım duygu sömürüsü ve manipülasyonlara kurban gitmek olacaktır. Neptün ‘kurban gitme’yi sembolize eden Scheat hattında bu potansiyeli güçlendirmektedir. Venüs’ün Satürn’le kontraparaleli de, ilişkilerde, özsevgi ve özsaygıdan temellenen sağlıklı sınırları korumakta zorlanmak, çünkü içten içe sevilmez hissetmek, sanki bir girdapta kalmayı seçip, kazananı olamayacağımız adaletsiz bir oyunda anlık zaferlere sarılmanın, bir başına varolma seçimini yapmaktan çok daha kolay bir yol olduğunu varsaymanın yanılgısını hatırlatmakta.
Bugün karşıma çıkan bu acıdan, bu acının yakıcı, kavurucu, dönüştürücü ateşinden kaçsam, karanlık bir mağaranın oluğuna girip saklansam, bu acı, bu ateş, bu deneyim elini üzerimden çeker mi? Neden yaşıyorum öyleyse, böyle saklanacaksam, bu kıymetli deneyimin içinden geçip öğrenmeyeceksem, hayatımın sonuna dek bu mağarada, kendi karanlığımda yüzecek, kendimi sahteliğin bu karanlık konforlu oluklarına hapsedeceksem, neden yaşıyorum gerçekten?
Yükselen yöneticisi Satürn’ün Achernar ile kavuşumu, acının ateşten gömleğini giyip, yanıp kül olup, küllerinden yeniden doğmayı anlatıyor. Bu ateş çemberinden öyle ya da böyle geçecek, insan-ı kamil olma yolunda, Pathesis’le, acıyla büyüyeceğiz. Akrep’in sabrını, dirayetini, dönüşüm gücünü içimizde bulup bu kez kalbimizdeki bu yangına çok lazımsa talaşla, benzinle, körükle gideceğiz. Romalı şair Ovidius’un binlerce yıl önce söylediği gibi, gün gelecek bu acı bize yarayacak.
O vakit, acılarınızı seviniz.
Sevgiyle ve ışıkla.
23.04.2024
Art: “Portrait Of A Heart” by Christian Schloe