24 Mart öğle saatlerinde Koç burcunun 4 derecesinde Ay ve Güneş kavuşumu dediğimiz Yeni Ay gerçekleşti. Yaklaşık 15 gün boyunca etkilerini daha belirgin hissettirecek olan bu yeni ay anının haritası, birden dünyanın tüm akışını alaşağı eden Koronavirüs ile farkına vardıklarımızı (ya da varamadıklarımızı) özetler nitelikte.
Yeni ay haritasında tüm gezegenler güney yarımkürede, yani aslında biz evlerimize kapanırken, gizli ya da görmezden gelinen gerçekler açığa çıkmış, ortalığa saçılmış durumda. Dünyayı kurtaracakmış gibi durmaksızın çalışırken nasıl yorulduğunuzu ilk kez fark etmiş olabilirsiniz. Birlikte aynı evi paylaştığınız insanlarla olan ilişkinizin gerçek doğası ortaya çıkmış olabilir. Uzaktan eğitime zorunlu geçiş sayesinde, daha önce detaylarına hiç dikkat etmediğiniz eğitim müfredatındaki eksiklikler hakkında aydınlanmış olabilirsiniz. Neleri boşuna aldığınızı, boşa tükettiğinizi, kimlerden ne hizmet aldığınızı ve aslında bunları kendinizin de yapabileceğini idrak etme sürecinde olabilirsiniz.
Satürn Kova’ya henüz geçmişken, bize söz hakkı vermeden özgürlüklerimizi kısıtlıyor. İleride gerçekten ÖZGÜR olabilmemiz için. Oğlaktaki malefik stelyumu elimizi arkadan bağlayarak zorla gerçekleri gösteriyor. Gerçekten GÖREBİLMEMİZ için. Haritanın tepesindeki Koç yeniayı, Koç’un her zamanki tezcanlılığıyla bizi görmenin ötesine geçmemiz için dürtüyor: ARTIK BİRŞEYLER YAP!
Bu göksel tabloda benim şairane bulduğum diyalog, yeniayın 12. Evdeki Kuzey Ay Düğümü ve 6.evdeki Güney Ay Düğümü ile öncü karesi yapıyor olması. Haziran’da İkizler-Yay aksına geçecek olan ay düğümlerinin, Yengeç-Oğlak aksının son derecelerinde, sahneyi terk etmeden önce verdiği son mesajlar gibi… Anlamamız gerekenleri anlatan Kuzey Ay Düğümü, Yengeç’te, 12. evde mahsur halde. Aile hayatını ve ailesel değerleri evlerde mahsur kalarak zorla öğreniyoruz. Değer yargılarımızı bir bir gözden geçiriyoruz. Dünyada tek değil, herkesle bir olduğumuzu idrak ettiğimiz zamanlardan geçiyoruz. Her şeyin para, şöhret ve statü olmadığını, kapının dışındakilere de şefkat geliştirmenin zorunlu olduğunu, evde kendi yemeğini yapabiliyor olmanın önemini, evini kendin temizlemenin güzelliğini, risk altındaki büyüklerini bir daha görememekten korkmayı, korkunun ayıp olmadığını, çocuklarınla kaliteli zaman geçirmeyi öğrenmeyi, aslında vakit ayırıyorum dediğinde bile sevdiklerine çok da vakit ve ilgi verememiş olduğunu… tüm bunları öğrettiği için belki de bu virüse teşekkür etmeliyiz. Zira hiçbir şey bu kadar kısa sürede, bu kadar etkili biçimde bunu bize gösteremezdi.
Öte yandan, derslerini alıp uzaklaşmamız gereken anlayışı temsilen Güney Ay Düğümü Oğlak’ta, devleti, statüyü, kurumsallığı, şirketleri sembolize ediyor ve 6. evde, sağlık evinde… Bu virüs ve sebep olduklarının çok eski bir hikayenin devamı olduğunu bize anlatıyor. İnsanın değer yargılarındaki yozlaşmanın bedellerini ödüyoruz. Bu iş sadece doğa ile ilgili değil, en başta parayla ilgili. Paraya tamah edenlerin, parayı insan yaşamının önüne koyanların bir bir eleneceği süreçlerden geçiyoruz. 21. yüzyılda, her türlü teknoloji elinde olmasında rağmen sırf kontrol edebilmek için, insanları dört duvar arasında hapseden, salgına rağmen işe gelmeye zorlayan büyük şirketler. Tek geçerli önlemin sokağa çıkmayı kısıtlamak olduğunu bildiği halde ekonomik kaygılarla bunu öteleyen hükümetler. Kriz anlarında fırsat yaratmak için insan hayatını tehlikeye atmaya devam edenler. Bana bir şey olmaz diyen umursamazlar, bilmişlik taslayanlar, artık sisteme hiçbir katkısı olmayıp sadece konuşan kibirliler. Varlığını statüsüne, parasına, puluna, gardrobuna, titrine bağlayanlar. Maalesef bu son derste sınıfta kalacak ve belki de elenecekler.
İşte bu yeniay bu iki uçlu deneyim alanına gerilimli bir açı yaparak harekete geçmemizi söylüyor. Yeni ayla kavuşumdaki yaralı şifacı Chiron Koç burcunda, salgının hem kişisel bedenlerimizde hem de kolektifin bedeninde açtığı yaralara dikkat çekiyor. Ancak bilmeliyiz ki, hiçbir yara boşuna oluşmuyor. Ve hiçbir yara, kendi kendine iyileşmiyor. Şu an evde olmamızın bir sebebi var, bu evrensel bir çağrı. Bu çağrıyı duymalı ve doğru yorumlamalıyız. Diyor ki: Önce kendi yaralarınla yüzleş. Yaralarını sarmanın yolunu bul, bu kez kendi başına, dışarıdan bir yara bandı almadan. Sonra komşunun, arkadaşının, akrabalarının, tanımadığın milyonlarca insanın yarasını hisset. Göç etmek zorunda kalanları, savaş mağdurlarını, açları, hastaları, ıstırap çekenleri. Sistemin yaralarını hisset. Doğanın yaralarını hisset. Bu yaradaki payını kalben kabul et ve onu iyileştir. Kendi yaranmış gibi. Elinden ne geliyorsa. Sisteme ne verebiliyorsan.
Hepimiz şu saatten sonra birer şifacı olacağız. İçimizdeki şifacıyı bulacağız. Buna zorunluyuz. Bu yaraları senin benim demeden, doğu batı demeden, el kardeş demeden omuz omuza sarmak durumundayız. Görüyor musunuz, kim elinden ne geliyorsa sunmaya başladı bile. Yoga, spor, astroloji, meditasyon, terapi, kitap, müzik, erzak her neyse. Hem yaralıyız hem şifacıyız. Bunu anladığımızda ve elimizi taşın altına koyduğumuzda, yaralarımızdan yeniden fışkıran çiçekleri hep birlikte koklayacağız. Uzak değil.