“Olaylar bize olmaz, bizim için olurlar.”
Corona virüsü ile yaşananları sıcağı sıcağına gözlemlediğimde bunu bir kez daha görüyorum. Virüs salgını, büyük güçlerin bir oyunu ya da doğanın bir intikamı olsun olmasın, fark etmez, bize çok şey öğretiyor ve öğretecek. Birlik olduğumuzda güç, bencil olduğumuzda hiç olduğumuzu hatırladığımız günlerden geçiyoruz.
Corona Virüsü ilk çıktığında gözü çekik insanlardan kaçarak uzaklaşan, maskeli insanlara garip garip bakan, şu ırkta oluyormuş da bu ırkta olmuyormuş diyerek içini rahatlatan cehalet dolu yaklaşımlar, canımı virüsün kendisinden çok daha yakmıştı. İnsanoğlu olarak, ipliklerle birbirimize bağlı olduğumuzu, bir miniminnacık karıncanın bile canı yansa, her birimizin her bir hücresinin bağlı olduğu o koca Özün yaralandığını anlamamız için miniminnacık bir virüs gerekli imiş.
Normalde de zaten olması gereken hijyen hassasiyetlerini, insanlarla aramızda zaten olması gereken mesafeleri, virüsten sonra fabrikaların kapanmasıyla temizlenen atmosferi, uçuşların iptaliyle azalan karbon ayak izlerini… ve gözümüzü kaçırdığımız daha nice gerçeği, bu miniminnacık virüs, elimizi kolumuzu bağlayarak bir film şeridi gibi gözümüzün önünden tek tek geçiriyor.
Kehanetlerde ya da komplo teorilerinde bulunmaya gerek yok. Bu virüsle fiziksel manada savaşmanın atmosferle savaşmak kadar zor olduğunu bile bile, korkunun esareti altında evine şuursuzca stok yapanlar, krizden fırsat yaratanlar, paranoya içinde oraya buraya saldıranlar, tarihin bir türlü alınamayan derslerin tekrarından ibaret olduğunu er ya da geç anlayacaktır.
Uğraştığım tüm ilimler, kaosun içindeki metanetten söz eder. Kaosun içindeki düzene güvenmek, sistemin matematiğine güvenmektir. Siz ne yaparsanız yapın olanlar olacaktır ve olanlar her zaman bir şeye hizmet etmektedirler. Çok büyük bir zamanın çok küçük bir diliminde, çok büyük bir resmin çok küçük bir parçası olduğumuzu unutmayalım.
Korku, panik, ayrımcılık, bencillik, acizlik, bunların hepsinin bu hayat denen sahne oyununun güzel tuzakları olduğunu unutmayalım. Ömrü bir gün mü, yüz yıl mı bilmeyen bir kelebeğin neşe dolu kanat çırpışıyla, konduğumuz her dala yalnızca neşe ve sevgi bırakarak uçup gidelim bu diyardan.