8 Nisan’da biz uyurken Terazi burcunda bir süper dolunay gerçekleşecek. Berat Kandili ile taçlanan bu dolunayın enerjisi ve mesajı çok güçlü: Kişisel egonun baskısından soyunarak ve birlik duygusunu büyüterek, içinden geçmekte olduğumuz bu sancılı süreçten daha güçlü, daha verimli, daha iyicil bireyler olarak çıkabilmek. Ancak öncelikle hem kendimizle hem başkalarıyla olan ilişkimizde hiç olmadığı kadar gerçekçi olarak, aynayı yüzümüze tutarak, yüzleşmeye kalbimizden başlamak.
Ayın karşısındaki Güneş, Koç burcunda… Koç burcu, yeni doğan bir bebek gibidir, bir an önce doyurulma arzusunda huzursuz, meraklı, sabırsız ve saf. Direkttir. Ben açım der. Ben istiyorum der. Ben der. Doğası budur. İnsan bu kendine dönük çekirdekte dünyaya gelir ve büyüdükçe çekirdeğin çemberini genişletir. Kendinden bir başkasının varlığını, ihtiyaçlarını, arzularını ilk fark ettiği an, çemberin karşı ucuna ilk değdiği andır. Terazi burcu ile ilk kez benliğin merkezinden, birliğin dengesine geçer insan. Ötekiyle uyuşmanın, uzlaşmanın, eşitlenmenin, tamamlanmanın bir gereklilik olduğunun o olgun idrakine zıplar.
Mart ayında gerçekleşen Koç burcundaki yeni ayın ruhumuzda yarattığı farkındalığı tamamlamak üzereyiz şimdi. Korona virüsü salgını ile lisanımız değişti. Kendi çekirdeğimizde bir başımıza kavrulurken, başkalarının yandığını göremez olmuştuk. Sınırlar, ayrımlar, statüler anlamsızlaştı. Kavgalar, yarışlar, hesaplar manasını yitirdi. Yerel dertlerin içi boşaldı. Eve döndük. Evimize döndük.
Bugünlerde bu birlik beraberlik söylemleri dört bir yanda çarşaf çarşaf yayılırken, şimdi bu dolunay bize çemberi biraz daraltmamızı söylüyor. Evde durumlar nasıl? Kendinle ilişkin nasıl? Peki karşındakiyle? Her türlü ilişkide biraz mesafe iyidir. Çünkü mesafe kusurları örter. Konuşulmayan sırları, görmek istemediklerini, yalnızca kendine kalsın istediklerini örter. Gizli yalnızlık tutkunu, halı altına ittiğin problemleri, gizli yalnızlık korkunu örter. Ötekiyle olan kaçınılmaz farkını gizler. Mesafe zoraki azalınca, ilişkilerimizin gerçek doğası çıkmadı mı ortaya? İyi ya da kötü, berraklaşmadı mı sahne? Oynadığımız oyunlar, bize takılan maskeler, fedakarlık adı altında feda edilenler? Gerçek duygularımız, kalbimizin gerçek rengi, hislerimizin çıplak resmi ortaya dökülmedi mi?
İlişkilerde üstümüze düşeni yaptık mı? Bu bir sorumluluk almak olduğu kadar, gerektiği yerde hayır diyebilmek de olabilir üstelik. Sınırlarımızı çizerken, sınırlara saygı gösterdik mi? Seni seviyorum derken, her şeyiyle kabul ederek mi söyledik bunu, yoksa koşullar mı sıralamıştık?
İstediğimiz kişiyle, istediğimiz şekilde, istediğimiz hayatı mı yaşıyoruz? Sahi, evde durumlar nasıl?
Artık görmezden gelemeyeceğimiz kadar yakınlaştık. Mesafeler tükendi. Ya yüzleşeceğiz, ya yüzleşeceğiz. Hep beraber beraat edeceğiz bu ağır yüklerden. Sonrası daha çıplak, daha samimi, daha gerçek olacak. Evlerimiz ferahlayacak. Bedenimiz tüy gibi hafifleyecek. Duygularımız sadeleşecek. Sadeleştikçe incelecek ruhumuz. Çıplak ayaklarının sıcacık, incecik kumla buluşması gibi özgür ve koşulsuz bir birlik olma hali. Tekrar ‘biz’ diyen o sahici sesi duyacağız kalbimizde. Farklılıklara saygı duyan, değiştirmeye çalışmayan, sen-ben kavgasını aşmış, sadece sevgiden türeyen gerçekçi bir ses yükselecek varlığımızda: BİZ.