Zodyak’ın en yanlış anlaşılan burcu olduğunu düşünürüm Akrep’in… Burcunu dile getirmekten bile çekinen çok sevdiğim Akrep dostlarım olduğu için de uzun zamandır Akrep burcu hakkında yazmak istiyordum. Bir yandan ben de Güneş’i ve Retro Merkür’ü, Akrep’in yönetimindeki 8. evde yerleşmiş biri olarak, bizzat bu evin konularına doğduğum için gizli bir Akrep sayılırım:) Bu nedenledir ki, Boğa’daki Güneş’imin hakkını verip maddenin manasınını anlatacağıma, mananın maddesini anlatır dururum:)
Akrep mevsimi çürüme mevsimidir; yaprağın çürüdüğü ama altında gizli bir tohuma yürüdüğü zamandır. Bu yüzden Akrep teması ‘görünenin ardındaki gerçek’le, gizlilikle ve dönüşümle ilgilidir. Akrep, yüzeydekiyle değil, derindekiyle ilgilenir. Çürüyeni sıyırıp altındaki cevheri göstermek onun esas itkisidir. Akrep mevsiminde doğan kişiler niteliksel olarak ölümün ve yeniden doğumun doğasına alışkın, bitişlerin ve başlangıçların krizli yapısına aşina kişiler olurlar. Dolayısıyla şüpheci, bazen pesimist ve karanlık doğadadırlar. Burada sadece Güneş burcu Akrep olanların değil, doğum haritasında Akrep vurgusu olan kişilerin hatta ülkelerin (örneğin Türkiye) yapısından da bahsettiğimi hatırlatmak isterim. Ay düğümleri Akrep-Boğa aksında olanlar ve hatta Boğa burcunda vurgusu olanlar da, ‘her şey zıttı ile kaimdir’ ilkesi gereği yer yer bu doğayı yansıtırlar.
Akrep, herşeyden önce derinlik ve güvenlik arzusundadır. Ancak güvenlik arayışının odağı karşısındaki Boğa gibi maddi güvenlik değil, duygusal güvenliktir. Duyguları en derinden -dolayısıyla en krizli şekilde- yaşamak ve yakaladığı o ahengi ölümü pahasına korumakta sanırım daha usta bir burç yoktur. “Akrepler aldatır” mitinin ardındaki sebep de budur. Duyguları için özenle inşa ettiği o güvenlik çemberini bozamaz Akrep, yine aynı yere geri dönmek üzere kısa mesafe açılır. Cinsel arzuları da, sadakati de vardır ama çoğu zaman bitmiş olanın bitmiş olduğu gerçeğine ve zar zor sahip olduğu o güvenli sevgiyi kaybetmeye tahammülü yoktur. İşte burası, Akrep’in bırakamayan, vazgeçemeyen, kaybetmenin ve ölümün doğasını kabullenemeyen gölge yanıdır.
Akrep direkt konuşan ve eyleme geçen bir enerji değildir. Çalının ardından ve suyun altından dolanır, strateji yapar, gerekiyorsa gölgesini çalıştırarak manipüle eder ve güç oyunlarına girer. Geleneksel yöneticisi Marsın savaş enerjisi ile “ya iktidar ya ölüm!” der ve ne olursa olsun pes etmez. Bu yönüyle, suyun taşı aşındıran gücüdür Akrep. Modern yöneticisi Pluto ile krizlerin içinden dönüşerek çıkma ve karşısındakini de zorlaya zorlaya dönüştürme kabiliyeti vardır. Ancak kriz bağımlısı olduğunda dönüşüm fırsatlarını kaçırarak kendini bir kısır döngüye hapsedebilir. Akrep’le yola çıkan biri, bir başka şeye dönüşmeden o yoldan çıkamaz. Ancak Akrep de kendi dönüşümü için o birliktelik enerjisine ihtiyacı olduğunu unutmamalıdır.
Tüm bunların nesi iyi diyecek olursanız:) Siz masmavi, uçsuz bucaksız bir okyanusta neşeyle kulaç atarken, derinlerde yol alan köpekbalığının yüzgecini görmeden önce HİSSEDEN kişi, yüzmeyi yeraltı sularında öğrenmiş olan Akreptir. Milimetrik hesaplarla yüzünüzü şekillendiren cerrah, aradığınız ipuçlarını bulup getiren dedektif, sizi bilinçaltınızın derinlikleriyle tanıştıran psikiyatrist, elleriyle ruhunuza şifa veren Şaman, nefret etseniz de hafızanızdan silinmeyen ateşli sevgili, göremediklerinizi gören, duyamadıklarınızı duyan, bilmediklerinizi ise çoktan bilmiş ve yazmış olan o yaşlı bilge ruh Akreptir.
Akrep olmasa, ölümü nasıl anlayacak, ölümle nasıl başa çıkacaktık? Ölü bedenlerimizden filizlenen taze mahsulün, bu muhteşem döngünün farkına nasıl varacaktık?
Eşkıya filmindeki Baran karakteri bir Akrep olmalı: “Korkma sadece toprağa gideceksin… Sonra toprak olacaksın… Sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin… Oradan özüne ulaşacaksın… Çiçeğin özüne bir arı konacak… Belki… belki o arı ben olacağım.”
Tüm Akreplerin doğum günlerini kutluyorum:) İyi ki varsınız.