“En küçük bir nefs körelmesi müthiş bir güç yaratır. Her yılgın arzu insanı güçlü kılar. Dünyaya ancak, yapışıp kalmadığımız ve ondan uzaklaştığımız ölçüde söz geçirebiliriz. Vazgeçiş sonsuz bir iktidar sağlar.” – Emil Michel Cioran
Vazgeçiş sonsuz bir iktidar sağlar.
Vazgeçiş sonsuz bir iktidar sağlar.
Vazgeçiş…
10’lu yaşlardan beri felsefeyle uzun soluklu bir ilişkim var. Emil Michel Cioran en sevdiğim filozoflardan ve bu cümlenin alnıma mıh gibi çakıldığı yıllar, vazgeçişten ziyade tutunmayı öğrenmeye çalıştığım yıllardı. Tutunmak: hayata, insanlara, maddeye, kendime, bedenime… Toplamak, saklamak, biriktirmek, istiflemek, tutmak, korumak…. Kaybetmekten ölesiye korkmak. Daha sonra kimliğimi şekillendiren ve hatta yeniden biçimlendiren hakikatlerden birine temel olmuştur bu cümle: evet vazgeçiş, her zaman, büyük bir iktidar sağlar.
Yarın sabah gerçekleşecek Akrep dolunayının da özeti niteliğinde bu paragraf. Çünkü neyden nasıl vazgeçemediğimizi, kime ne kadar tutunduğumuzu, bizden saklananları ve kendimizden ustalıkla sakladıklarımızı ortaya kabak gibi çıkartacak, çok sert, çok güçlü bir dolunay bizleri bekliyor. Ölüm gibi ama kimse ölmüyor. Ve ben bu satırları yazarken ülke çapında uzun süreli bir eve kapanma başladığı duyuruluyor… Evrenin espri anlayışı diyelim.
Sistem yavaş yavaş Akrep-Boğa aksındaki tutulmalara ve dolayısıyla ay düğümleri geçişine yaklaşırken, özellikle güvenlik alanlarımız, maddeyle bağımlı ilişkimiz, tutunduklarımız ve tutunamadıklarımız ve dahi hastalıklı takıntılarımız ayyuka çıkmaya başlıyor.
Dolunayın baş aktörü Uranüs Güneş’in yanında, bu ifşaatın en beklenmeyen yerden tetikleneceğini gösterirken, Akrep ve Boğa’nın çekişmesine müdahil olan Satürn aslında burada olup bitenlerin son derece özgürleştirici ve kalıcı olacağını fısıldıyor. Nitekim gökyüzünde sabit nitelik baskın, bilincimiz egonun hakimiyetinde elinde sıkıca tuttuklarına bakıp övünürken, bilinçaltımız görünenin ardında ne dolaplar döndüğünü ve aslında bir aldanış içinde olduğumuzu çok iyi biliyor. Bu çatışma, bu kaos, bu karmaşa en nihayetinde düzenle noktalanacak ama biliyorum ki bu hiç kolay olmayacak.
Ama kime kolay olmayacak?
Bırakamayana.
Vazgeçemeyene.
Çamura saplanana, kafasını kuma gömene.
Sahip olmak / olmamak illüzyonunda boğulana.
Herşeyi kendi komutasında sanana.
Kendini kandırmakta ısrarcı olana.
Duymayana, dinlemeyene, görmeyene.
Kalbinin ve ruhunun sesini susturup durana.
O derin sulara değmemek için taşların üstünden atlayana.
Fakat o su üstümüze sıçrıyor bu dolunayda.
Ayın klasik yöneticisi Mars Yengeç’te savaşamıyor, duygularının hezeyanında teslim olacak. Kendini zoraki bir acizlikle akışa bırakacak. Ayın modern yöneticisi Pluto tam dolunayda durağan pozisyona geçiyor ve gökyüzünün tek retro gezegeni oluyor: Ben seni değiştireceğim, dönüşeceksin ve bu sefer kesin diyerek pusuda bekliyor. Burada büyük bir dönüşüm enerjisi var. Burada Pluto’nun, Akrep’in, Şiva’nın vuran-öldüren-yeniden doğuran yaratıcı enerjisi var.
Evet bu kez o su üstüne sıçrıyor senin de, etine değiyor, tenini titretiyor. Bu kez suya gireceksin: Tamamen soyunup, hiçbir şeye tutunmadan, arkaya dönüp bakmadan, en derine, en derine, tanıklık ede ede, belki acıya acıya, bata bata… Battın sanarken kalan son gücünle en derine kulaç atacaksın, birer gemi enkazı gibi yanından geçip giden eski alışkanlıkların, ezberlerin, sırların, yalanların, tembelce güvendiklerin, yaptığın hatalar, sana yapılanlar, hepsi, hepsi amaçsızca suyun boşluğunda süzülüp giderken ellerini uzatacak, tutmaya çalışacaksın, ama ellerinden kayıp gidecekler, tutamayacaksın. Sonra o inci tanesi, o derin varoluş, o öz karşında belirecek: Derindeki o gerçeği görüp onunla yüzleşecek, başkalaşacak, bu özgürlüğün nüvesini tüm hücrelerine çekip oradan yepyeni bir güçle yüzeye fırlayacaksın. Ana rahminden dünya realitesine yuvarlanıveren bir bebeğin ilk soluğu gibi, boğuluyorum sanarken aldığın o ilk nefes, yaşamının belki de en güzel, en anlamlı, en derin nefesi olacak.
Bırak artık elindeki sahte garantileri, güvenceleri, o niteliksiz mış gibileri bırak. Gerçeğe gözlerini açtığın bu yepyeni formda, vazgeç bu tutunma fikrinden. Bu vazgeçişin sana getireceği iktidar, bir başkasının hayatına, bilincine, psişesine hükmetmen için değil, kendi özgürlüğünün, biricikliğinin ve kendi realitenin altın kanatlarını takman içindir. Tak o kanatları, şimdi.
En sevdiğim bir diğer filozofun, Nietzche’nin sözleriyle bitireyim öyleyse:
“En derin yaralarla başlar en derin gülücükler, en yüksek uçurumlardan düşerken öğrenirsin uçmayı, en derin denizlerde boğula boğula becerirsin tek bir nefesle yaşamayı.”
Sevgiyle ve ışıkla.
26.04.2021