Sen hiç, hiç oldun mu?
Birden duruldun mu?
Bulanıkmış, berrakmış
Her suyu içtin mi?
Altında ağ olmadan
Yerden yükseldin mi?
Tam zevkine varmışken
Birden yere düştün mü sen?
Birazdan Akrep burcunun 12 derecesinde bir Güneş-Ay kavuşumu yaşayacağız. Yeniay, çok sevdiğim bu Şebnem Ferah şarkısındaki gibi, en yükseklerde havalanırken birden en dipleri görmeyi, HEP diye tuttururken HİÇ oluvermeyi anlatacak hepimize. Avcumuzdan kayıp gidenleri kabul etmeyi, yalnızca hayata güvenmeyi ve mutlak dönüşümümüze teslim olmayı öğrenmek, önümüzdeki 1.5 yılın en büyük sınavı olacak.
19 Kasım tutulmasının hemen öncesinde gerçekleşen bu yeniay, düğümlerin Boğa-Akrep aksına yerleşmesiyle başımıza geleceklerin habercisi gibi. Peki başımıza ne geliyor? Benim gibi hayatı kamikaze tadında yaşayan, bir ömürlük krizleri bir güne sığdıran ve her daim dönüşüm halinde olanlar için alışıldık bir mevsim bu. Korkmayın, korkacak birşey yok. Uyanıyoruz… “-mış” gibilerden soyunup arınıyoruz. Sırtımızı yasladıklarımızı da boş yere sırtlandıklarımızı da güzelce yerlerine bırakıyoruz.
Ve belki birden yere düşerek… netleşip berraklaşıyoruz.
Tüm bildiklerimizi unutuyor, yeniden doğuyoruz.
Akrep yeniayında Aslan burcu yükseliyor: Aslan’ın herşeyin hakimi olmak isteyen, Akrep’in herşeyi kontrol etmek isteyen ve her ikisinin de ‘kaybetmekten korktuğu için bir türlü vazgeçemeyen’ egosuna tutunup, miadı dolmuş bu savaş alanında kalmakta ısrar ediyorsak, bilin ki artık yolun sonundayız. Karşıda Uranüs, “tüm bildiklerini unut” diyor. Satürn bir taraftan ‘değişmek zorundasın’ diye kafamıza vururken, güney düğüm tarafında geçmişle hesaplaşan Venüs, anaretik derecede en derin takıntılarımızı su yüzüne çıkarıyor. Yeniay yöneticisi Mars, Princeps üstünde belayı ve krizi kendine çekiyor. 19 Kasım tutulmasının ayak sesleri bu yeniay: Sahip olduğunu ve sabit sandığını sana sorgulatırım diyor!
Bu sorgu sual Uranüs’ün kendine has sıradışı yöntemleriyle olur elbette. Ansızın bir şimşek çakar, bir kitap yere düşer, bir ampül patlar ve ayılırız. Panikle uykudan uyanmanın, alt üst olmuş düzene isyan etmenin ve acıyla pişmenin ardında her daim bir ince ışık huzmesi var.
Bazen, güvendiğimiz dağlara kar yağar ve kendimizi uçurumun kenarında buluruz.
Bazen kendimizi güvenle bıraktığımız kollar bizi uçurumdan aşağı yuvarlar, işte o zaman anlarız: yanlış ata oynamaktayız.
Halbuki hayat içine güvenle sığınabileceğimiz tek rahim. Hayat, bir bebek gibi sonsuza dek bizi kollarında besleyip büyütecek büyük kaynak. Ama hayat uyanık, her daim farkında ve kendimize ait olmamızı istiyor. Gelip geçici güven unsurlarına, maddeye, duygulara, bedene, düşüncelere tutunup tembelleşmemizi ve gerçeklerden kaçmamızı istemiyor. Bu yüzdendir ki, en çok güvendiğimizle sınanıyoruz. En çok sahip olduğumuzu kaybediyoruz. En çok sevdiğimizi incitiyor ve incitiliyoruz. Çünkü güven, aidiyet ve sevgi uğruna kendimizden vazgeçiyoruz. Bu yüzdendir ki günlük güneşlikken ansızın şimşekler çakıyor tepemizde. Hayat bize büyük planlarını -öyle ya da böyle- her daim hatırlatıyor.
Öyleyse hoş geldin yeniay ve tutulma, yıkım ve dönüşüm, unutulan ezberler ve silinen yalanlar.
Hoş geldin insanlığın büyük metamorfozu, yepyeni aydınlık öğretisi, sonsuz özgürlük ve gerçek bayramlar.
Birden yere düşmenin ama sonunda hakikate uyanmanın hazzı hoş geldin.
Avucundakileri bırak, bildiklerini unut, teslim ol yaşama.
Yepyeni bir dünya bizi bekliyor.
Özgürlükler içinde, sevgiyle ve ışıkla.
5.11.2021